Elazığ… Türkiye’nin hemen hemen her ilinde Elazığlı ile karşılaşmak mümkün.

Elazığlı, Elazığ’da yaşamasa da gönlünde Elazığ Sevdasını bir şekilde yaşamaya çalışıyor.

Derneklerimiz, vakıflarımız ve bunun gibi gönüllü kuruluşlarımız da değişik etkinliklerle bu sevdayı yaşamaya, yaşatmaya çalışıyorlar.

Ne var ki Elazığ sevgisi sadece “Orada bir köy var uzakta, gitmesek de o köy bizim köyümüzdür.”

Klasik mantığı ile platonik bir şekilde seviliyor.

Türkiye’nin tanıdığı Elazığlı bir çok ünlü sima var. İş adamları, sanatçılar, siyasetçiler…

Ama Elazığlı olarak sevgilerini ve sevdalarını perçinleştirecek yatırımlarını nedense Elazığ’a kaydırmıyorlar.

Oysa Elazığ, birçok medeniyetin hüküm sürdüğü Harput’un ovadaki devamıdır.

Elazığ, ulaşım, tarih, kültür, sanat ve folklor abidesi bir il olup adeta yedi iklimi bir arada yaşayan, Avrupa ile Asya arasında bir köprü konumunda bulunan Türkiye gibidir.

Birçok yönüyle gelişmeye müsait olan Elazığ, Türkiye gibi bu potansiyelini iyi bir şekilde kullanamamaktadır.

Bütün bu güzelliklere rağmen tarihte birçok devletin izini taşıyan Harput, Elazığ’a kırgın…

Harput, tepeden Elazığ’a üzgün ve mahzun bir şekilde bakıyor. Harput, yaprakları dökülmüş, solgun, kurumaya yüz tutan Selvi boylu kavaklar gibi. Harput sahipsiz mi sahipsiz.

Arap Baba Mısır’da olmayışının, türbeler evliyalar beldesinde olmayışının dezavantajlarını yaşıyor gibi.

Türkiye’nin sanayileşme sürecinin başladığı 1950’li yıllardan beri Elazığ sanayileşme süreci ile birçok yatırımın merkezi olmaya başlamıştır. Keban Barajı için yüzün üzerinde köy tamamen veya kısmen toprak altında bırakılarak Türkiye’nin enerji merkezinin düğmesi Keban’a kurulmuştur.

Türkiye’nin yeraltı ve maden zenginlikleri Ferrokrom, Keban Etibank Kurşun işletmeleri diğer yatırımlar gibi “EN”ler arasında yerini almış, Fırat Üniversitesi başta olmak üzere bölgeye hizmet edecek kuruluşların merkezi Elazığ’da toplanmaya başlamıştır.

Bütün bu gelişmelerin daha fazla hız alması gerekiyorken kısa bir sürede Elazığ duraklama sürecine girerek kaybetmeye başlamıştır.

Yatırımlar durmaya veya çevre illere gitmeye, nüfus azalmaya, bölge müdürlükleri kapanmaya veya taşınmaya başlamıştır. 

Karakaya ve Atatürk Barajlarının kaynağı olan Fırat ve Keban Barajı’nın getirdiği avantajlar gereği gibi kullanılamamıştır.

Fırat Türküleri denilince millet Urfa’yı bilir olmuş.

Kebanlı dahi Fırat’ın nimetlerinden istifade edemez hale gelmiştir. 

Etibank Keban işletmeleri yıllardır kapalı. Kebanlı bu işletmelerin neden kapatıldığına bir türlü anlam veremiyor.

Sanki bu işletme açılacakmış gibi de beklenti içinde.

Ferrokrom’un akıbeti hasta bir insan gibi meçhul.

Hazar ölüme terk edilmiş yaşlılar misali.

Organize Sanayi ve Hayvancılık Bölgesi Projeleri tabeladan öteye gidemiyor.

Böyle giderse bu projelerin ne zaman hayata geçirileceği de meçhul.

Yapımına 1991 yılında başlanılan Kuzova Pompaj Sulama Projesi birçoğumuzun dün bebek dedikleri ve bugün yirmi yaşın üstünde olan gençlerle aynı yaşta, Projeye ayrılan yatırım oranları dikkate alındığında böyle giderse proje yüz sene sonra bitecek herhalde.

 Bu haliyle Elazığ kırsal alandan şehir merkezine, şehir merkezinde yakın çevre iller başta olmak üzere batı illerine göç veriyor.

Ve yapılan araştırmalara göre Elazığ’da beş yüz civarı kıraathane mevcut. İşte bu tablo bile Elazığ’daki işsizler ordusu hakkında hiçbir ipucu vermiyor mu ? 

Elazığ, Dünya Devletleri arasında gelişmekte olan ülke konumundaki Türkiye gibi. İşte Elazığ. İşte Türkiye.

Her ikisinin de potansiyeli oldukça yüksek. Her ikisi de kilit ulaşım ağlarına sahip.

Türkiye’nin özellikleri ve güzelliklerine dünya hayran.

Elazığ’ın birçok özelliğine diğer iller imreniyor.

Her ikisi de gelişmiş olması gerekirken yıllardır “gelişmekte olan” konumdan bir türlü uzaklaşamıyorlar.

Kimse Elazığ’a sadece Doğu Şehri diyemiyor.

Elazığ iklimi ve sıcakkanlılığı ile Akdenizli, hırsı ve inatçılığı ile Karadenizli, tarihi güzellikleri ile Marmaralı, geniş su potansiyeli ve güzellikleri ile Egeli, çilesi ve yanık sesi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolulu.

Her şeyden önemlisi farklı özelliği ile “zalime sert. Mazluma babacan, gönlü hoştur.”

Elazığlı’nın.

Elazığlı geçmişini unutmayacak kadar genç.

Batılı kadar da gerçek anlamda bir medenidir.

Ama bu güzellikler ve özelliklerle sadece öğünmek karın doyurmuyor.

Güzele sahip olmak kadar güzeli “özel” ve “en güzel” yapmak gerekiyor.

Bu ülke insanı gibi Elazığlı da “cek - cak” lı ifadelerden bıktı artık.

O halde...

Bu bir kader mi?

Şiirlere konu olan Harput’un, ünü herkes tarafından bilinen Gakkoşların bu makus talihini değiştirmenin hiçbir imkanı yok mu? 



 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol