Bazen bir video veya bir fotoğraf çok şey anlatır görmesini ve bakmasını bilene. Sayfalarca yazarsın da o bir karenin ortaya koyduğu anlamın kıyısından dahi geçemezsin kullandığın sözcüklerle. Bu da öyle bir videoydu işte. 

Mahmut, Türkiye’de bir mülteci kampında yaşayan binlerce çocuktan sadece biriydi. Yaşı, yaşadıklarına denk gelmiyordu. 

Bu tür kamplarda yaşamaya çalışan ve hayata tutunma mücadelesi veren insanlara kendince ve gücünün yettiğince yardım etmeye çalışanlardan biri Mahmut ile sohbet ediyordu. Üzerindeki  kazak eskimeye yüz tutmuş bir halde bedenini sarıp ısıtmaya çalışıyordu Mahmut’un. Ama yüzünde onunla beraber her zorluğa karşı direnen gülümsemesi vardı masumiyetinin emaresi olarak.
 
“Ceketin var mı?” diye sordu yardımsever vatandaş.
“Hayır!” dedi Mahmut yüzündeki tebessümüyle.
Sonra ancak devam edebildi  güçlükle..

“Babam öldükten sonra kimse ceket almadı!” diye devam eden cümleden sonra başını öne doğru eğdi titreyen dudaklarıyla. Belki de gözyaşlarını göstermek istemiyordu ama onların akmasına da hakim olamıyordu. Sonra kelimeler düğümleniverdi boğazında. Zaten konuşsaydı belki de bu kadar anlamlı ve etkili cümlelere kuramazdı.  

Kendisiyle getirdiği hediye paketinden bir mont çıkarıyor yardımsever vatandaş. Mahmut’un gözlerinde inanılmaz bir ışık peydah oluyor o vakit tüm karanlıklara inat. Montu giyince onu izleyenlerin olduğu yöne doğru bakıyor yani kamera arkasına ve o kadar güzel ve içten bir şekilde gülüsüyordu ki o anı gören fotoğraf sanatçısı veya ressam onu mutluluğun resmi diye tablolaştırabilirdi.


Daha sonra başına bere, eline eldiven, boynuna atkıyı takıp o muhteşem tabloya son rütuşları vererek bitiriyordu yardımsever arkadaş.

Bir yetimin gönlüne değmek, gülümsemesini sağlamak inşa edeceğimiz onlarca mabedden daha değerlidir. Yetimin başını okşamak bile sevapların büyüğü kabul edilirken onun gönlüne değmeyi siz hesap edin.

Çocuğumuz bu ülkede Suriyeli, Afgan veya başka bir ülkeden bizim ülkemize iltica edip bir mülteci hayatı yaşayanlara karşı bir ön yargı içerisinde olabiliyoruz. Elbette içlerinde bizlerin yapmış olduğu iyilikleri suistimal edenler de vardır ancak yapılan yanlışları herkese mâl etmek çok da doğru bir davranış olmaz. 

Unutmayalım ki yaşanılan doğal afetlerden veya yapılan savaşlardan en çok etkilenenler çocuklardır. Fiziksel bir yaranın iyileşmesi, sarıp sarmalanması zaman alsa da eğer imkanı varsa o mutlaka düzelir ancak psikolojik bir yaranın düzelmesi hele ki çocukların ruhlarında açılan derin yaraların sarıp sarmalanması o kadar da kolay değil.
 
Mevlana;

“Bir mum diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.” 
diye çok güzel ifade etmiş zaten asırlar öncesinde. Bizlerin de yetimlere, öksüzlere, yardıma muhtaçlara elimizden geldiğinde ışık olmaya çalışmamız bizlerden hiçbir şey kaybettirmediği gibi aksine bizlere o kadar çok şey katıyor ki...

O yüzden hiçkimseyi diline, dinine, renginin tenine göre yargılamamalıyız. İnancımız gereği bizler bunu yapamayız ve yapmamalıyız. 

Bizler de elimizi taşın altına koyup Mahmut gibi başka çocukların yüzlerinde tebessüm, gözlerinde umut olabiliriz. Kendi kabuğumuzu kırıp sadece etrafımıza bakmamız yeterli. Gönül yıkan değil, gönül yapan olalım.
 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol