İstikbalimizin teminatı olan çocuklarımızı, eğittiğimizi (doğdukları andan itibaren) zannederken, onları sadece hazzın tatminine odakladığımız, “artık devir değişti” söylemiyle kuralsızlığın hazzını da yaşamalarını olağan hale getirdiğimiz, bu anlayışı Okul Öncesi ve Temel Eğitim çağında da aynı istikamette devam ettirdiğimiz, öğretmenlerin öğrencilere terbiye amaçlı yaklaşımlarını baskı/mobing diye değerlendirdiğimiz, görevlerini yapma noktasında engelleyerek öğretmenleri etkisizleştirdiğimiz günleri uzun zamanlardır yaşıyoruz… Bu engellemelerin odağında da; en ufak yakınma halinde, olayın ne olduğunu anlamaya çalışmayan ebeveynlerin; “…

ÖĞRETMEN, “ÇOCUĞUMUN PSİKOLOJİSİ BOZULUYOR HA”

diyerek, öğretmenin mesuliyetinin gereğini yapamaz hale gelmesinin sağlandığı bu süreçte, hazzın tatmini ekseninde yetişen/yetiştirilen bir neslin, yetişkin olduğunda da hormonlarını fark edişiyle birlikte, hormonlarının tatmini odağında yaşayan bir nesle dönüştüğünü de görüyoruz…

Öğretimde çocuk “Soru Çözsün” beklentisine dönük, salt bilgi odaklı, bilginin de ezber düzeyde kaldığı, yeniden yapılandırma veya farklı bilgilerin kullanımı ekseninde yeni bir neticeye ulaşma hedefinden koptuğu” hızlı değişim sürecini yaşarken, süreci yönetmek yerine, bu hızlı değişim girdabında savrulmaya devam ediyoruz…

Küresel irade savrulan toplumlar üzerinde “kendi amaç ve hevesleri istikametinde kurguladıkları hızlı değişim/ dejenerasyon sürecini” yönetirken, bizim toplumumuz da “zamanında ata sözü oldurulmuş ifadeleri (toplumda yerleştirilmiş olduğu yönüyle) toplumun davranışlarını yönlendirmek üzere “bilinçaltı odaklı” kullanmakta olduğu farkındalığı dahilinde…

“Bizi biz kılan milli ve manevi değerlerimizden” kopuşumuzun girdabında; Toplumun geneli o sözde “Ata Sözleri” denilen, kültürel kodlarımız ve değerlerimizle pek de bağdaşmayan, bir o kadar anlamsız, bizi biz kılan değerlerle taban tabana zıt olan, o sözlerin arkasına sığınırken, bozulmamıza çanak tutan anlayışı dahi fark etmeden yaşıyor… Sosyal medyada da yapılan satır arası paylaşımlarda da yer aldığı şekliyle; • "Bal tutan parmağını yalar" diyerek hırsızlığın, • "Devletin malı deniz, yemeyen domuz" diyerek devleti (beytülmalı) soymanın, • "Yemeyenin malını yerler" diyerek dolandırıcılığın, • "At binenin, kılıç kuşananın" diyerek gaspçılığın, eşkıyalığın, • "Kol kırılır, yen içinde kalır" diyerek yaşanan süreçte bizim hırsız iyidir şeklinde yanlışı örtmenin (Kefere-Kafir) çizgisindeki konumunu gözden kaçırmanın, • "Söz gümüş ise sükut altındır" diyerek ortamı yalancıya bırakmanın, • "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" diyerek yalan söylemenin, • "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyerek bencilliğin, • "Üzümünü ye bağını sorma" diyerek haramın, • "Köprüden geçene kadar ayıya dayı de" diyerek kurnazlığı, takiyyeyi, ikiyüzlülüğü mubah göstererek “Kur’an ve Sünnete muhalif, yeni değerler oluşturmanın”, • "Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez" diyerek menfaatçi, çıkarcı bir topluma dönüşmek gibi

İlk anda akla gelen, daha sayamadığımız birçok sözde atasözünün olumsuz kazanımları tetiklediği açık şekilde görülürken, maalesef Allah’ın emir ve yasaklarına aykırı büyüyen bir nesil yetişiyor/yetiştiriyoruz…

Helal ile haramın birbirine karışması makul gösterilip, sorumluluğu da “Atalara (Nizam-ı Alem, İ'lây-ı Kelimetullah davasına adanmış bir ömrü yaşayan, bu yolda can veren, can verirken arkasına dahi bakmayan ecdada) iftira kabilinden uydurulmuş olduğunu düşündüğümüz” sözlere dayayarak yaşadığımız değişim rüzgarında savrulduğumuzu dahi fark edemediğimiz bu süreçte, istikbalimizin teminatı olan gençliğin, inancından, bir başka ifadeyle “Bizi Biz Kılan Milli ve Manevi Değerlerimizden” uzaklaştırılmasını izlemenin ağır yükü altında eziliyoruz…

Allah’ın emir ve yasaklarına aykırı, sözde değişen devrin değerleriyle yetişen çocuklarımız, yaşantı ürünü olan değerleriyle en doğal halini yaşarken, ucu bize dokunduğunda kendi yetiştirdiklerimizden yakınan biz yetişkinler, artık hatalarımızla yüzleşmeliyiz…

“Zararın neresinden dönülürse kazançtır” mantığıyla yarına dair yeni bir başlangıç yapmak üzere; *Bu hassas ve çok önemli konuda; toplumsal ve bireysel farkındalığı artırmak için basın ve sosyal medyanın etkili şekilde kullanılması, *Bilinçaltımızdan kaynaklı sahip olduğumuz ya da sahip oldurulduğumuz olumsuz davranışların yerine, inancımız/değerlerimiz odağında davranış geliştirmek için öncelikle eğitim programlarının gözden geçirilmesi ve kullanılan ders kitapları/ kaynaklar ve araç gereçlerle sürecin desteklenmesinin önemine vurgu yaparken, Bu süreçte yaşanan hataların düzeltilmesi için uygulayıcı konumda olan eğitimcilerin öncelikle hizmet öncesi eğitimleri ve halen göreve devam edenlerin de iş başında eğitimi ve ebeveynlerin de bu hassas konuya dikkatlerinin çekilmesi, dolaylı da olası eğitilmelerini kapsayan yönde başlangıçlar yapılmasının öncelikli çözüm yolu olduğunu düşünüyoruz.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol