Bu bir aşk yazısıdır. Yolçatı’da başlayan ve sonsuza değin sürecek olan. Bu bir ültimatomdur çekilen yüreğimden ilçenin yüreğine. Bu bir resttir çekilen ilçenin yüzüne, cesaretimiz var a dostlar! Evde Kal Karakoçan! EVDE KAL. Orta Park’ta içeceğimiz çaylar var, Han Çeşme’de taşıyacak suyumuz var daha.

Gaydırı gubbaklaşan bir aşk değildir bu ilçeye karşı duyulan. İçten kopup gelen bir lavdır yakan yıkan. Çekilmemek kimin haddine bu ateşten selin? Lakin bugün EVDE KALma günüdür güzel ilçem. Benim için kal, senin için kal, bizim için kal.

Bir meftun yüreğin, yaşarken medfun olduğu ilçede. Bu Karakoçan üzerine yazılmış bir aşk hikâyesidir naçizane. Acizane paylaşma gereği düşünüldü, bizim hissemize de yine göz yaşı düştü. Loğlarla sıkıştırılan damların altında geçen bir ömürdür ilçenin ömrü. Yüreğimizin de sıkıştırılması lazım gelir ki doya doya yaşayalım ilçemizi. Gün dar gündür, zor gündür; bu sebepten EVDE KAL güzel ilçem.

Hırçın dalgaların Golan’ ın kıyısına vurduğu anlara benzeyen bir sevdadır bizimkisi. Asiliğimiz Kuruca’ ya denktir teşbihen; o kadar kuru ve o kadar yüksek. Kimse bilmezdi geceler boyu geçirdiğimiz nöbetleri. Saraya tutulmuşçasına hem de. Karanlıklar Silbus’un tepesinde bakınca bir bahar gecesi öylesine kapalıydı, öylesine haindi, öylesine kaypaktı. Sonra büzülüp kalırdı kalbim bir et parçasınca. Karakoçan küçülürdü gözlerimde, yüreğim daralırdı. Ağlardım, Kalecik Barajı’nca dolardım. Şarjörüm olurdu göz yaşlarım. Ve boşaltırdım bir av mevsiminde tekmilini. Bir çıban gibi infilak ederdim gözlerinde Kavuman Gölü’nün. İçimdeki irinleri dökerdim Ohi Çayı’na. Nice canlar harap oldu “Karakoçan”diye diye. Sırf ardındaki güneşi görebilmek için Çille’nin. Nice canlar yitip gitti gurbette, sahipsizliğin tam ortasında. “İlle de Karakoçan, İlle de ille Karakoçan!” diye diye. Anlatılamaz bir sevdanın hikâyesidir bu. Bugün dert başkadır bu yüzden. İlle de EVDE KAL ilçem, ille de!

Kalan erkekliğimizdir bizim, toyluğumuz, acemiliğimiz herkesten çok bize ait. Usturalaşan lakaplar yüreğimize atılan Karakoçan imzası ile yer ederdi ağızlarda. Her sevda bir çiziğe denk gelirdi tenimizde. Harbilik raconumuz da vardı. Asilik tavrımızda vardı. Lakin devran döndü ve tavrımız evden yana bugün. Canımız için Karakoçan! Canlarımız için. EVDE KAL.

Susardık mevsiminde sonbaharın. Harmanların bittiği yerde, yazıda... Baykuşların saltanatını gördük sessizliğimizde. Hapsederdik düşüncelerimizi hançeremizde, hançer gibi dururdu Karakoçan’ın boynunda fikir sahibi olmak. Oysa fikirlerle bir insan tekâmüle erer. Oysa fikirlerle güzelleşir insanlar. Fikri sabit olanlar, sabit olarak bırakırlar toplumlarını öylece. Karakoçan bunun acısını yıllarca çekti. Faturasını torunları ödüyor. Reva mı bu? Bu da geçer sabret ama EVDE KAL nazende ilçem!

Hırçın dalgaların dövdüğü kayalara benzerdi yüreğimiz travertenleşen acıdan. Biraz Golan’ dır yüreğimiz, biraz Bağin’ dir. Hırçın dalgalara benzeyen bir yanımız vardı Kulubaba’dan gelen. Sarp kayalar gibi bir yüreğimiz vardı nasırlaşan acıdan. Kupık’ın yalan bağırlarında atlayan her Karakoçanlı gibiydik. Aradığımız bir çingene çocuğun andan üryan, Atatürk Parkı’ndaki hayalidir belki de. O kadar doğal, o kadar tek, o kadar sıcak. Koştuğu bembeyaz bulutlardır belki de yalınayak. Dikensiz, çakılsız, camsız... Anlayacağınız bulmak için aramamız gerektiğiydi. Bugün şifamızı evde arıyoruz. Evde kalarak iyileşiyoruz. EVDE KALarak başkasının yaşam hakkına saygı gösteriyoruz.

Çiçekleri kuruttum bugün. Kokularını savurdum, renklerini soldurttum. Karakoçan şimdi yaban... Karakoçan şimdi yavan... Karakoçan insansız… Karakoçan çiçeksiz. Karakoçan harap bugün… Karakoçan karantina… Kulubaba’daki dardağan ağacına çıkacağız yine. Evde kal, sağ kal.

Ne bekliyorsun artık; bir ses, bir nefes ver yalvarırım Kuruca’dan, Silbus’tan? Yoksa yoksa içine düştüğüm kafes öldürecek beni. Çık gel Çille’den, Kalecik’ten. Uzat ellerini artık Karakoçan’ım.

Yoruldum beklemekten. Al yalnızlığımı içimden. Uzat ellerini Karakoçan’ım. Ohinin kollarını sar boynuma. Çelakas’ın gümüşten bellerini dola kollarıma. Kurtar beni dehlizlerden; ışığa, aşka ulaştır Karakoçan’ım. Sırf bu yüzden “EVDE KAL.”

Kulubaba’dan esen bir akşam esintisi ile gel. Yolçatı’dan bir sabah güneşi ile çık gel. Gel de gel Karakoçan, berdelin yok biliyorum.Gel de gel Karakoçan, bedelin yok bu dünya içre anlıyorum.

Bir o yana, bir bu yana Karakoçan, salında gel. Aklımdasın Karakoçan, saklımdasın Karakoçan.

Tunç kafiyeleş de gel! Zenginleş de gel. Gel Karakoçan. Gel. EVDE KAL iyileş de gel.

“Dosyalarca suçum var, hepsi de seni sevmekten yana. Ey Karakoçan! Hangi mahkeme yargılayacak beni, hangi gün, nasıl? Suçumun cezasını verseler kim bilir kaç gün, kaç yıl? Belki de idam! Anlamam ne olursa olsun; Yeter ki sen yanımda ol, Ey Karakoçan. O son isteğim bu cellattan.” diye karalamışım sarı gazete yaprağına 95 yılında. Bu sevdayı yüreğinde hisseden her Karakoçanlı gibi bizlerde bu ilçenin her karışında gezip tozmuşuz. Her mahallesinde yankısını duyarız geçmişin. İçinde Karakoçan olan cümle ne güzel bir heyecan yaratır bizde. İçinde Karakoçan olan bir mısra mısraı berceste değildir de nedir Allah aşkına? EVDE KAL ki yazalım, sevelim seni silbaştan.

Bir yanım hep Karakoçan. Bir sözüm, bir gülüşüm, bir bakışım… Uğruna heder edişim, heba edişim kendimi. Bir yanım hep Karakoçan; gözlerimi ilk açtığım yer ve son kapadığımda olacağım yer. Ne kadar da Karakoçan’ım bugün? Ne kadar da DEP’im bugün? Ev yapımı dondurmaları geldi aklıma birden; bardağı beş kuruştan; sütlü, vişneli, limonlu. Adliye lojmanları geldi ne hikmetse ansızın; şimdi ölü doğmuş bir çocuk gibi Karakoçan’ın orta yerinde duruyor Belediye Lojmanı olarak. Sırf bunlar adına EVDE KAL Karakoçan.

Bekir amcaların sineması geldi aklıma… Hatıraların için EVDE KAL Karakoçan. Top oynadığımız Bektaşların tarlasını unutmak mümkün mü? Axpin’i ya da! Kim ‘Ben Karakoçanlıyım’ diyorsa ‘Kupık’ı bilmeden olmaz’ diyoruz. Sırf bunun için EVDE KAL Karakoçan.

Edip CANSEVER’İN “Mendilimde Kan Sesleri” adlı şiirinden ilhamla:

Boynu bükük duruyorsam eğer

İçimden öyle geldiği için değil

Ama hiç değil

Ah güzel Karakoçanlım benim

İnsan yaşadığı yere benzer

O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer.

Ohi’de yüzen balığa

Toprağını iten çiçeğe

Dağlarının tepelerinin dumanlı eğimine

Kavuman’ın yeşilliğine,

Dılimilinin iri siyah üzümüne benzer

Yiğidine benzer ki gözyaşları mavidir

Çelakas’a benzer ki dalgalıdır bakışları

EVDE KAL Karakoçan, zerdalim.

24 saat budur işte benim her hâlim

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol