Dünya o kadar ilginç bir yer ki...

Zaman hiç beklemediğiniz bir anda karşınıza öyle şeyler çıkarır ki bazen... kimi buna tesadüf der, kimi de buna kader. Ancak hepsinin ortak yönü de insanın hayatına farklılıklar katmasıdır. Bu farklılıklar güzel olunca tesadüfler farklı anlamlar kazanır ancak bunun zıttı bir durumda da hoş olmayan sonuçlar doğurabilir. 

Yaşanan güzel tesadüflerden biri de performans sanatçıları olan Marina Abramovic ve Ulay arasında gerçekleşir. Uzun soluklu bir ilişkinin ardından aşklarını ruhsal bir yolculukla bitirmeye karar verir ikisi  ancak bu bitişi de farklı bir performansla yapmak isterler . Yani sanatçı kişiliklerine uygun biçimde. 

Çin Seddi’nin iki farklı tarafına gidip birbirlerine doğru yürümeye başlarlar. Ortada  buluşup son kez sarılıp ve ayrılacaklardır. Son kez sarıldıklarında, kokularını en derine çektiklerinde ise takvimler  1989 yılını gösteriyordur. İkisi de kendi yolunu seçmiştir ve performanlarını birbirinden farklı yollarda sergileyeceklerdir artık. 

Marina Abramovic, restropektif bir sergi açar 2010 senesinde. Bu sanatsal ve farklı olan serginin bölümlerinden birinde ise Marina bir masanın her iki tarafına konmuş olan sandalyelerin birinde oturmaktadır. Sergiyi ziyarete gelenlerden oluşan izleyicilerden biri sanatçının karşısındaki boş sandalyeye oturup bir dakika boyunca hiç konuşmadan öylece otururlar, sadece bakışlarla konuşmaya çalışırlar. Hani kelimelerin anlatamadıklarına bir bakış tercüman olur ya onun gibi işte. Derinlere demir atmış bir batık gemi misali keşfedilmeyi bekleyen duygulara doğru yol almak gibi...

Marina, süresi dolan bir ziyaretçi gittikten sonra gözlerini kapar ve başka ziyaretçinin gelmesini bekler. Kısa bir süre geçtikten sonra boş sandalyeye oturan birinin sesini duyunca  gözlerini açıverir, karşında oturan kişiye bakınca önce şaşırır ve yüzünde birden fazla duygunun izi vardı ama ilk bakışta tanıyıverir meçhul ziyaretçiyi. Gelen bu kişi Ulay’dır. 

Kokularını içlerine son kez çekişlerinden, ellerinin mutlulukla birleşmesinden yirmi yıl geçmesine rağmen ilk bakışta o aşkla baktığı gözleri tanıması aslında hâlâ derinlerde bir yerde sönmeyen ve sönmeye de niyeti pek olmayan bazı duyguların var olduğunu gösteriyor. Hatıralar ne kadar derinlerde gizlense de dalgaların kıyıya her vuruşunda “Buradayım!” dercesine kırıntılar bırakır gönlün kıyılarına...

Ama ondan sonrasında performans gereği konuşma olmadığı için ikisi de sadece bakışlarla konuşmaya başlarlar. Geçen onca yılın hasretini kelimelere dökmek kolay değildir hiçbir vakit ve onlar da sadece gözleriyle konuşmaya başlarlar. Marina’nın gözlerinden pınarlar akmaya başlıyor ve kirpikleriyle buluşuyor . Belki de yılların birikimiydi bu nemli gözlerin sebebi. Geçen onca zamanı telafi etmek mümkün değildi ve kelimelerin de gücü buna yetmezdi. Gözler aynası olduğu kalbin tercümanlığını yapıyordu gücünün yettiğince...

Sonra Marina, öne doğru eğilerek ellerini Ulay’a doğru uzatıyor aralarında engel olarak bulunan masanın üzerinden. Yıllar önce Çin Seddi’nde ayrılan ve artık kırışıklarla dolu olan o eller hasretle buluşuyor. Sergiyi izlemeye gelenlerin çoğu bu vuslattan habersizce alkışlıyor ikisini. Eğer kavuşmak varsa  kaderde, son nefes verilmeden o eller mutlaka bulur birbirlerini...

- - - -

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol