13 Mayıs 2014 Salı günü akşama doğru televizyon kanallarında Soma’da maden ocağı kazası haberi verilince tedirgin, daha doğrusu korkulu saatler başlamıştı.

Tarihe kara bir gün olarak geçecek olan kömür karası gibi kara gün nasıl unutulsun?

Değil ülkemiz, bütün dünya Soma’ya odaklanmıştı.

Biz televizyon ekranlarına kilitlenmiştik.

Kaç kişi kurtarılabilecek diye.

Yerin metrelerce altına ekmeğini bulmak için inen ancak, orada hayatını bırakanlar için dışarıda umutsuzca ama yine de yüreğinde bir parça umutla bekleyenler evlatlarına, kardeşlerine, babalarına ağlıyordu.

Olay günü sabaha kadar uyku tutmamıştı, haber televizyon kanallarını gezerken bir yandan da ölü sayısının artmaması için dua ediyordum.

TV deki haberleri görüp de ağlamamak mümkün mü?

Yüreğinin dağlanmaması mümkün mü?

Adaletsiz dünya dememek mümkün mü?

Bu karanlık dünyada bu kara kader nedendi?

Bir ömrü ne uğruna, kimlerin ihmali sonucuna vermişlerdi?

Sadece vefat edenler mi gitti?

Ya yakınları, ilk iki gün öldü öldü dirildiler.

Belki sağ çıkarlar ihtimaliyle kapının önünde, bekleyenler, hastane hastane yakınlarını arayanların çırpınışları asla gözümün önünden gitmeyecek görüntülerdi.

Biz ekranlarda ne kadar etkilendik. Ama şu gerçek ki asıl olan, ateş düştüğü yeri yakıyor…

5 gün eşinin belki tanınmayacak halde çıkarılacak bedenini bekleyen kadının donuk ve sabit bakışları, çocuklarıma ne cevap vereceğim diye kendisini sorgulaması onu nelerin beklediğinin habercisi değil miydi?

İlk gün sağ kurtulan bir madencinin sedyeye yatırılırken aniden doğrularak “çizmelerimi çıkarayım mı?

Sedye kirlenmesin.” İfadesi hafızalarımıza gözyaşlarımız ile kazındı.

Hatırlayalım, o saf tertemiz Anadolu yürekli Murat Yalçın, 11 saat ölüm ile mücadele etmiş ve ambülansa alınmıştı.

Sağlık görevlisinin “hayır gerek yok uzat ayaklarını” sözlerine bile gönlü razı olmayan Murat ayaklarını yine de yana tarafa sallandırdı.

Ta ki görevli ayaklarını alıp sedyeye bırakıncaya kadar…

İzlerken içimiz yandı.

Daha sonra ölüm ile 11 saat nasıl mücadele ettiği sosyal ağlarda günlerce yer aldı.

Bu davranışın altında farklı nedenler yatmaktadır.

Bastırılmışlık olabilir, sürekli bir sorumluluk duygusunun baskın olması olabilir veya devlet malını koruma olabilir.

Devletin sedyesini koruyan, onu kirletmeye kıyamayan onlarca insana kimler kıydı…

Birisi sedyeye kıyamaz iken, birileri onlarca cana kıydı.

O günlerde o kadar çok etkilendim ki televizyon kanallarında gezinerek haber almak istiyordum. Aradan 6 yıl geçti şu an bazı ifadeler içimi yakarak hafızamda  canlanıyor.

Hangi ifade yakmadı ki…

İşte halen kulağımda çınlayan ses var. Göçük altında kalan birisine yardıma giden kurtarma ekibinden birisine bir başka madencinin seslenişi yine çok anlamlıydı.

“Mahmut çıkmadı, Mahmut çıkamadı.

Beni bırakın ben bekârım.

Onu alın abi onun karısı hamile”.

Can pahasına yapılan bu fedakârlığı anlatmaya kelimeler yetmez.

Karanlıkta aydınlık insanlar işte böyle insanlar.

Bu nasıl temiz bir yürek ve ruh var sende örnek insan!

Resmi kayıtlara göre eğer doğru ise 301 can gitti.

Sadece 301 can mı?

Ya onların yakınları da birlikte karanlığa gömülmediler mi?

mezar başındaki dikili tahtayı baba diye okşayan dünya güzeli kızı kim susturacak?

Tabuta sarılan çocuk, eş, anne, baba, kardeşi kim susturabilecek?

O çocuklar kışın sobalarında nasıl kömür yakacaklar?

Yanan kömür onların bedenlerini ısıtacak mı?

Yüreklerini yakmayacak mı?

Babalarının mezarları üzerindeki toprağı minicik elleriyle okşarken sessiz sessiz akıtılan gözyaşlarının bedelini kim kime ödeyecek?

Psikolojik travmalar nasıl giderilecek?

Cenazelerin telaşı bitmeden gelen bazı ifadeler can yaktı.

Evet, ölmek de kaderdir.

Bir şeyler vesile olacaktır.

Ancak tedbirsizlik, ihmallik, başıboşluk kader olarak adlandırılmasın.

Hükümet temsilcisi “Maden kazası madencinin kaderidir.

Ölmek de bu mesleğin kaderinde var” derse, acıyı yaşayanlar ne desinler! Maden ocaklarının olduğu yerlerde olaylara mahal vermemek için her türlü önlem alınmalı.

Ancak bu acıyı paravan yapıp başka emeller peşinden koşanları da unutmadık.

Acı çok büyüktü, toplu ölüm vuku bulmuştu.

12 Nisan 2014 Salı günü maden ocağına omuz omuza giren personel nerden bileceklerdi ki çıkışta da omuz omuza gömülecekler.

Geri dönüşü veya onarımı yok.

Ama gözler yetkililerin üzerinde, faciaya nedenlerin ne olduğunun bulunmasındaydı.

Elbette yargılandılar. Hep bir yürekten demedik mi yanan canları yakanlar da yanmalı, bedelini hak ettikleri şekilde ödemeliler diye.

Yargılama sonunda sorumlular 15 yıl ile 22 yıl arasında hapis cezasına çarptırıldı.

O cezalarda hafiflettirilerek 4 yıl gibi sürede serbest bırakıldı.

Mutlaka maden ocağında alınması gereken önlemler şimdi daha ciddiye alınmıştır.

Devlet olarak sivil şehit diye adlandırılan canların ailelerine maddi yardım yapılmıştı, ama her şey onunla çözümlenemezdi.

Aradan 6 yıl geçti artık söz dahi edilmiyor. Ancak bazı çalışmalar var ki olayları, kişileri anları ölümsüzleştiriyor.

Soma’da yaşayan Sevgili Mehmet Metin Baş’ın çok değerli çalışması anıları halen yaşatmaktadır.

 Mehmet Metin Baş Elazığlı olup iş nedeniyle Soma’da yaşamaktadır. Kişiliği, yardımseverliği, sosyal hayata adaptasyonu ile gönüllerde taht kurmuştur. Akrabayız, ama Sevgili Metin’in bendeki yeri akrabalık bağından değil, kendi kişiliğindendir.

Çok güzel şiirler yazdığını hatta şiirlerini “Şiirle Çaldım Kapını” ve  “Şiir Düş/ Tü Kale(M)Den “ isimli iki kitapta yayınlamıştı.

Soma faciasından sonra Eylül 2014 tarihinde Kömür Bitti isimli kitabı piyasaya çıktı.

O Kitapta madende hayatını kaybeden işçiler ve kurtulan işçilerin hayat hikâyelerini yazmıştı.

Kitabı iki gün içerisinde yanımda bol selpak bulundurarak okumuştum. Bire bir görüşmeler o anki ham duygular kaleme alınmıştı.

Doğrusu okunacak kitap ne hayat hikayeleri var neler neler,,,

Bir daha yüreğine sağlık, kalemine sağlık Sevgili Metin diyorum.

Soma Mehmet Akif Ersoy İlkokulunda babasını göçük altında kayıp eden 22 öğrenci öğrenim görüyordu.

Çok hızlı baskıya girip dağıtımı yapılan kitabın bedeli Soma Mehmet Akif Ersoy İlkokuluna bağışlanmıştı.

Tekrar tebrikler Sevgili Metin.

Soma faciası Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan iş ve madencilik kazası olarak kayıtlara geçti.

Vefat eden bütün kardeşlerimize Allah’tan Rahmet diliyorum.

Geride kalıp da çocuklarıyla hayat mücadelesi vermeye çalışan ailelere de kolaylıklar diliyorum.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol