29 Mayıs 2020 ‘de DERUHTE dergisinde yayımlanan öyküm.

Yüreği boydan boya yırtılmıştı. Bir kâğıt parçası, yok yok bez parçası gibi. Kirpiklerini yummuş, dudaklarını ısırmıştı. Görmesin ve duymasın diye ıstırabını el âlem.  Bir elbise yırtıldı mı yama yapılırdı,  sökük oldu mu dikilirdi. “Kalp yırtıldı mı ne yapılır peki?”  diye sordu bana. Yani elbiseleri yamayan, sökükleri diken terziler var ama yürek yırtığını diken terzi yok. Acısı yüzünden okunuyordu kadının. Acının resmiydi baktığınızda gördüğünüz. Sonra:

– Rabbe dua etmelisin, dedim. Kalp yırtığının terzisi O, dedim.

– Amenna, dedi tam bir teslimiyetle.

– Yama olamadın yaralarıma, merhem… Şifasın sen oysa boydan boya nimetsin, tepeden tırnağa umutsun. Rabbim müdahil ol diye gönderdi seni yaralarıma. Can kesiği dikiş tutar mı hem? İt ısırığı gibi. Kendi kendine kaynayacak o kesik ve zamanla kapanacak.

– Kalbim ağrıyor.

– Sabret.

– Geçer mi?

– İllaki.

– Gel onar kalbimi.

– Başkasının kesiğine yama olamam.

– O kadar netsin ki! Hak vermemek sana mümkün değil dostum. Başkasının kırdığı dalı sen yeşertemezsin. Şifacısı sen değilsin başkasının açmış olduğu derdin. Ve içimdeki bu yaranın merhemi, kalbimdeki bu yırtığın yaması… Ama iyi geliyorsun. Teskin ediyorsun acılarımı. Allah seni bana niye yolladı? Bu zahmetli yolculuğumda çıktın karşıma.

– Evet, yoluna çıktım çünkü yolunu şaşırmıştın ve uçuruma yönelmiştin.

– Bıraksaydın keşke! Düşseydim uçurumdan. Ruhumun paramparça olduğu bir dünyada etim kemiğim de paramparça olsaydı.

– Daha değil, bu seni güçlü kılacak. Ve ayağa kalkacaksın tekrar. Yolunu bulmalısın, seni huzura eriştirecek ve feraha erdirecek yolu… Sadece fener tuttum yoluna, yoluna gir ve devam et diye. Ufacık bir dokunuş… İstikametin uçurum olmasın istedim. Ama yolunu yine kendin çizmelisin.

– Doğruyu bulur muyum?

– İçini dinle, güzellik ve iyilikle dolu bir kalp yırtılsa da kırılsa da çarpacaktır yine aşkla sevgiyle.

– Mümkün değil!

– Bu umuttur. Ve umudun olduğu kalpte imkânsız bir şey yoktur.

– Kalbim öyle yırtıldı ki ona dikiş atmak yahut onu dikmek mümkün değil. Bir zalimin elinde mahvoldum, kahroldum. Çöle döndü gözlerim, kirpiklerime kadar kırıldım. Sözlerim bitti mutluluğa dair. Nerede akşam orada hüzün… Göğüm kapalı hep bir tutam maviye teşneyim. Dallarım kırıldı bir demet çiçeğe hasretim. Gülüşüm kayboldu, bakışım… Adım atacak mecalim kalmadı. İşte sensin ayakta durmama vesile. Soluk alabiliyorsam oksijenim sensin. Allah seni bana niye yolladı? Yaramı deşiyorsun sonra iyileşmesi için o taze yaraya tuz serpiyorsun. Canımı yakan sen değilsin. Ağrıma sebep olan da değilsin. Ama garip bir şekilde iyi geliyorsun bana. Bir kuş uçuyor kalbimde sen konuşunca. Ruhum bir çıkış buluyor bu mahpuslukta. Evet, sen elindeki fırçayla dört duvara pencere çiziyorsun ve güneş giriyor içeri. Kapı çiziyorsun bahçeye açılıyor.

– Kendine dön biraz, başkasını düşünme. Kalbini bir kâğıt parçası gibi yırtanın senin ömründe zerre miskal ehemmiyeti olmamalıdır. Onu fikirlerinden çıkarmalısın, kalbinden silmelisin. Bak yoksa kalbindeki eksikliğe yama, o yırtığa dikiş ve gözyaşlarına mendil olacak birini dahi bulmakta zorlanacaksın.

– Onu unutmam mümkün değil galiba ben onunla öleceğim. Onsuz bir an bile yapamıyorum. Ama onun umurunda bile değilim. Ne arıyor, ne soruyor. Nasıl birisini sevmişim aklım almıyor.

– Halen aklında o, onu hatıralarının küflü mezarlığına defnetmediğin sürece asla unutamazsın. Ve bu ağrıyı hep çekeceksin.

– Mahvettim kendimi. Ben kendimi tanıyamıyorum artık.

– Liseli âşıklar gibisin, inan.

– Elimde değil; ben sevdim o sevmedi. Bütün hikâyemin özeti bu…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol