Hayaller, insanı hayatın tüm zorluklarına rağmen ayakta tutan kıymetli değerlerden biridir. Hayallerin sıcaklığına sığınarak gecenin koyu karanlıklarından aydınlığa çıkarız. Şafak sökerken dağın ardından yavaşça yüzünü gösteren güneşin hep yeni bir umut için göğe yükseldiğini düşünürüz ve onunla birlikte perdeleri aralarız, pencereyi açıp derin bir nefes çekeriz içimize hayata yeniden doğarcasına.
Gecenin koynunda gizlenmiş bir ay çıkar günün sonunda karşımıza. Sonra yanında belirmeye başlar yavaşça yıldızlar. Gün, dağın ardına çekilince yitip giden umutlarımız bize ay’ın suretinde gülümser ve üstelik yalnız da değildir!… Gün doğumunda ne kadar gizliyse hayata dair umutlar, gecenin karanlığına da bir o kadar gizlenmiştir aslında.
İşte!..
Her genç gibi Rojin de gecenin karanlığında ve gündüzün aydınlığında gizlenmiş olan umutla hazırlanmıştı hayallerine giden basamakların ilki olan üniversitesi sınavına… Belki kimseler görmesin diye bir defterin kenarına küçük harflerle karalamıştı hayallerini ya da beyaz bir sayfanın en kuytu yerine çizivermişti siyah-beyaz renklerle… Ve gün gelecek onları rengarenk boyalarla canlandıracaktı… Verdiği onca emek sonucunda çok istediği üniversiteyi kazanmıştı, hayalleri için çıktığı yolda ilk adımlarını atmaya başlamıştı. Çantasında taşıdığı renkli kalemlerle hayallerini istediği gibi boyama vakti gelmişti artık. Hayalleri, ellerine bulanmış o canlı renklerle bezenecekti!…
Henüz birinci sınıfta okurken bir gün ansızın karanlık çöktü üzerine. Başının üzerinde ona umudu hatırlatan göğün maviliğinde karanlığın koyusuna bulanmış ellerin izleri belirdi. O karanlık gitgide gökyüzünü kapladı ve gün ile temasını kesti. Çiçekler soldu, sular duruldu, kuşlar ketumlaştı, herkes körleşti ve insanlık öldü… Artık onun için karanlıktan başka bir şey yoktu… O karanlık boğazını sıkıyordu. Neden böyle olmuştu ki?… Daha birkaç ay önce farklı bir gecenin karanlığını aydınlatacak hayaller kurarken şimdi aynı gökyüzünün altında karanlığa gömülüyordu nefessiz kalarak!…
Sonra!…
Bir köşeye atıldı sonra kırık dökük eşya misali!…
Gözleri kapalıydı, narin bedeniüşüyordur belki de ama o artık ne soğuktan haberdardı ne de karanlıktan. Ay doğsa da yıldızlar dolansa da etrafında bir anlam ifade etmiyordu onun için… Bu zalim dünyaya dair hiçbir şeyin önemi yoktu artık onun için. Şu koca dünyada ne ona ne de onun yüzündeki her gülüşün sebebi olan hayallerine yer kalmıştı. Henüz bir tomurcukken dalında solup gitmişti, bülbül şimdi onun için feryat edecekti açılmış bir gülün dalında!… Feryadı ne güle ne de ayağına batan dikene!… Batıp giden güneşe!…
“Rojin”
Güneş gibi, güneşe ait anlamlarını taşır. O eve bir güneş misali doğmuştu babası onu kucağına aldığında. Şimdi başını gökyüzüne her kaldırışında aklına kızı gelecek kederli babasının. Gün elbet doğacaktı yeni bir güne başlamak için ancak babası için günler birbirinden farkı kalmamıştı!… Güneş insanların bedenlerini ısıtırken o, aynı güneşin altında üşüyecek; üşüyecek ama yüreğini kavuracak evladına doyamamanın hüznü…
Babası!..
Elinde kızının gülümseyen fotoğrafıyla adalet arıyor şimdi. Fotoğraf gülümsese dahi onun yüzünde hüznün ve acının her türlü izi haykırıyor adeta. Sakallarını gözyaşlarıyla yıkıyor, toprakla kuruluyor artık. Dilinden dökülen sözcüklerin hepsi acı yüklü. Terk eylemiş güzel anlamlı sözcükleri dilini. Bütün sözcükler dile gelse belki anlatır içindeki evlat acısını ama o, gücü yettiğince haykırıyor; haykıramadığı yerde suskunluğuyla bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Oysaki sesine sağır olanlar sessizliğini hiç duyabilir mi?…
Evladını kaybedenlerin acısına karşılık gelecek hiçbir sözcük yoktur lügatlarda o yüzden ne kadar anlatmaya çalışsak da yüreğindeki yaranın acısını ifade edemeyiz. Yapabileceğimiz en basit şey onun için dua etmek ve daha da önemlisi adalet için sesimizi gücümüz yettiğince yükseltmek… Başkalarının güneşi sönmesin!…