İspanyol ressam Goya’nın “Satürn” tablosunu bilir misiniz? Mezkur resimde, kendi çocuklarını yiyen Yunan tanrısı Kronos’un bu durumu tasvir edilir.

Bu tür anlatılar muhakkak semboliktir ve günümüz insanına bir mesaj vermektedir.

Bu yazıda da başka bir tablo ortaya koymak istenmiştir. Kronoslar hayatımızın her evresindedir.

Misal bilim dünyasının Kronos’u, “akademinin tümörü” adıyla nam u şöhret bulmuş 50/D denilen bir lanettir. Bir bilim insanı, doktorasını tamamlayınca akademik dünyaya doğmuş demektir.

Ancak 50/D denilen canavar kendi yetiştirdiği çocuğunu derhal yutuverir. 50/D laneti Türkiye’de takriben 35 ile 40 bin gençte görülmektedir.

Ocak 2018’ten itibaren her on genç bilim insanının onunda bu kanser müsebbibi müşahade edilir.

Genç bilim insanının Kronos’u olan 50/D’yi alt etmenin tek yolu “Kadro Tanrısı” Rektoros’un himayelerinden geçmektedir.

Bunun dışında bu hastalığın bir ilacı, tedavisi 4 yıldır bulunamamıştır.

Ta ki Mart 2022’ye kadar...

Konudan uzak olanlar için 50/D’yi açıklayalım.

Kısaca 50/D, üniversitelerde araştırma görevlisi olarak çalışan genç bilim insanının, doktorayı biter bitmez “mükafat” olarak işsizliğe mahkum edilmesi demektir.

Bir de “33/A” denilen 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’na tâbi ikinci bir kadro çeşidi daha vardır ki doktorayı bitirseniz bile işsiz kalmıyorsunuz.

Her iki kadronun alım şartları da üstlendikleri iş yükü de aldıkları maaş da aynıdır.

50/D’li, bir  üvey evlattır. 50/D’li, bölüm başkanı yahut dekanın mobbingine maruz kalıp kadrosu için sesini çıkaramamak demektir.

50/D’li öğrencilerin yalnızca bir gözetmen, ders kayıtlarını yapan basit bir memur olarak gördüğü, akademisyen yarısı demektir. 50/D’li, sendika başkanlarının umursamadığı 40 bin genci görmezden geldiği bir cellattır.

50/D’li, 35 yaşından sonra yeniden KPSS çalışmak, iş aramak demektir. 50/D’li, tüm gelecek planlarını tehir etmek demektir. Beyt:

Hüner mânend-i pül bâre tahammül itmedür yohsa

 Degüldür çok hüner bâlâ-yı mihrâb üzre tâk olmak  (Nâbî)

“Hüner, köprü gibi yüke katlanmaktır yoksa mihrabın üzerindeki kemer olmak çok makbul değildir.”

Akademinin tüm cevr ü cefasını 50/D’liler çekmektedir. FETÖ’nün akademiye verdiği en büyük zararlardan biri de bu 50/D belasıdır. 50/D kadrosu, 90’lı yıllardan beri vardı ancak bir mağduriyet teşkil etmiyordu. Zira doğru şekilde kullanıldığı için bilime gönül vermiş gerçek akademisyenle bu işi sadece para için yapanları ayırt etmeye yarayan önemli bir işlevi vardı.

Bir doçent ağabeyimden öğrendiğime göre; geçmişte “enstitü kadrosu” olarak bilinen 50/D kadrosu, umumiyetle yüksek lisansa başlayan araştırma görevlilerine verilirdi. Araştırma görevlisi, doktora yeterliliği verinceye kadar bu kadroda deneme aşamasında kalır, yeterliliği verdikten sonra ise artık rüştünü ispatlamış olarak görüldüğü için daimi kadro olan 33/A kadrosuna geçirilirdi. Bu sayede kısmen gelecek kaygısı olmayan genç akademisyen, rahat bir şekilde bilimsel üretimine devam ederdi. Akademik ilerlemeye açık olmayan “kadrom var” deyü memur gibi gezen kişilere ise bu kadro açılmaz ve bilimsel bir kadronun boş yere işgalinin önüne geçilmiş olurdu. Mısra:

Ne denlü âb versen nahl-i huşke mîve-dâr olmaz (Fıtnat Hanım)

“Kuru ağaca ne kadar su verirsen ver, meyve vermez.”

33/A kadrosuna geçirilmeyen bu kişi, her ne kadar bilimsel açıdan yetersiz bulunsa da mağdur edilmezdi. 4-6 sene akademide kısmen kendini yetiştirmiş bu kişilerin işsiz kalmalarına razı olunmadığı için kolay şekilde kurumlar arası geçiş yapılabiliyordu. Herhangi bir sınava da girmek gerekmiyordu. Akademiden geçişlere öncelik verilmekteydi ve kişi, kendi alanına uygun kurumlara dilekçe vermek suretiyle oralarda memuriyet hayatına devam edebiliyordu.

Çalışıp üreten, vaktini zâyi etmeyen genç akademisyenler de 33/A kadrosuna geçip doktorasını tamamlayınca Yardımcı Doçent (Dr. Öğr. Üyesi) yahut Doçent unvanına mazhar olup doğrudan Doçent kadrosuna atanmaktaydı. Günümüzde bu sistem amacına uygun kullanılmadığı için vasıfsız ve çalışmayı sevmeyen birisi 33/A kadrosuna atanıp yan gelip yatarken, gece gündüz çalışıp üreten bir 50/D’li ise lisansüstü eğitim sürecinde yüzlerce yayın yapsa dahi doktorasını bitirdiği gün işsizliğe mahkûm edilmektedir.

Ger reâyâ vü gerek sâhib-i tâc

 Lâ-büd olur ulemâyâ muhtâc (Nâbî)

“Gerek halktan gerek saltanat sahiplerinden olsun şüphesiz herkes ilim adamlarına muhtaçtır.”

Bu kaotik durum, yetenekli ve başarılı öğrencilerin akademisyenliği düşünmesine bir engel teşkil etmekte, onları ümitsizliğe sürmektedir. Bu da ülkenin genç ve dinamik akademisyen döngüsüne zarar vermektedir. Geçtiğimiz Mart ayında YÖK başkanımız Sayın Prof. Dr. Erol ÖZVAR Beyden bizleri heyecanlandıran bir açıklama geldi:

“50/D’lilerle ilgili YÖK bir çalışma başlattı. Burada 50/d statüsünde araştırma görevlisi genç arkadaşlarımızın doktoralarını tamamladıktan sonra üniversitelerde bir müddet daha yer bulmalarını sağlayabilecek ve onların şu anda içinde bulunduğu durum dolayısıyla sıkıntılarına bir nebze çare olacak bazı düzenlemeler yapmaya başladık. Bir müddettir aslında çalıştığımızı, mevzuat çalışması yaptığımızı ifade edebilirim. Bu düzenlemeleri yaptıktan sonra önümüzdeki günlerde içeriği paylaşacağız.”

Sayın YÖK başkanımızın iyi niyeti ortadadır. Hatta geçen günlerde Twitter adlı sosyal medya platformunda 50/D’li bir araştırma görevlisi arkadaşımızın, sorunları tartışmak, fikir teatisinde bulunmak için Bursa’daki iftar davetini kabul etti. Umarım hayırlara vesile olur. Şüphesiz bu süreç, bu hususta en çok mağduriyet yaşayan, psikolojisi iyi olmayan, üzüntü ve stresten yayın bile yapamayan 50/D’li araştırma görevlileriyle birlikte yürütülmelidir. Yazdığı bin sayfalık doktora tezini bir senedir ertelemek zorunda kalan, 80’den fazla bilimsel yayını olan her sene akademik teşvikte üniversitede ilk üçte yer almış bir 50/D’li olarak nâçizâne teklif ve önerilerim şunlardır. Şüphesiz her liyakat ve adalet ehli kimse tekliflerimizi işe yarar  karşılayacaktır. Kimseye akıl vermek haddimiz değildir lakin 40 bin aile merakla bu sorunun derhal çözümünü beklemektedir. Beyt:

İnsân odur ki ister hem-nev’inin refâhın

 İnsânlıga yakışmaz ten’imsiz tenâ’um (Muallim Naci)

“Yalnızca insanların refahını isteyenler insan olabilir. Bir şey vermeden insanlardan nimet istemek insanlığa yakışmaz.”

 

1. Gönlümüz tüm araştırma görevlilerinin 33/A’ya geçirilmesinden yanadır. Araştırma görevlileri arasında bir fark kalmamalıdır. Ancak biz de farkındayız ki bu geçiş birden mümkün olamayacaktır. 50/D daha işlevsel hâle getirilmek istenecektir. Bu yapılırken 33/A da ihmal edilmese uygun olur.

2. Geçmişte olduğu gibi 50/D kadrosu yüksek lisansta verilebilir. Doktora yeterliliğini tamamlayanlar 33/A kadrosuna geçirilebilir.

3. Araştırma görevlileri 33/A’ya geçişte kendi çalıştığı üniversitenin atama ve yükselme yönetmeliğine tâbi tutulabilir. Malumu üzere öğretim üyeleri atanırken yayınları, çalışmaları puanlanır. Dr. Öğr. Üyelerinin sözleşme yenilemelerinde bile bir puan şartı vardır. Doktorasını tamamlayan 50/D ve hatta 33/A’lı araştırma görevlileri de böyle bir performans değerlendirmeye tâbi tutulabilir. Belirli puanları, şartları sağlayanlar devam edebilir. Her üniversitenin kriterlerinin farklı olması bir tartışma yaratabilir. O zaman da akademik teşvik yönetmeliğine benzer ortak kriterler belirlenebilir.

4. 50/D’li araştırma görevlileri işe başladıktan sonraki yıllarda en az bir defa akademik teşvike başvuru yapıp 40-50 bandında puana ulaşmış ise 33/A kadrosuna geçirilebilir.

5. İndexli dergilerde belirli sayıda yayın yapmış olanlar, belirli sayıda ulusal ve ulusalarası kitap yazmış olanlar, belirli sayıda ulusal ve  uluslarası bilimsel toplantılara katılmış olanlar 33/A kadrosuna geçirilebilir.

6. 33/A’ya geçişe uygun bulunmayan araştırma görevlilerinin görev süresi en az 3 yıl daha uzatılarak -YÖK başkanımızın beyanına göre-“ rahatça yayın yapabilecekleri” bir süre verilebilir.

7. 33/A’ya geçişi uygun bulunmayan araştırma görevlileri geçmişte olduğu gibi diğer devlet kurumlarında alanlarına uygun şekilde istihdam edilebilir. Örneğin bir kimya yahut tarih bölümü araştırma görevlisi MEB’de öğretmen olarak çalışmaya devam edebilmelidir.

Binlerce araştırma görevlisi ve aileleri merakla ve heyecanla verilecek kararı beklemektedir. Devletimize inancımız tamdır zira Türkiye güçlü bir ülkedir. Devletimizin 40 bin araştırma görevlisini mağdur etmeyeceğini, onlardan en iyi şekilde istifade edeceğini umuyoruz. Ehl-i tevazu Sayın YÖK başkanımıza akademinin en büyük sorunlarından birini tarihe gömeceği için şimdiden minnettarız. Beyt:

Âlemin âhır harâb olmasına budur sebeb

Gitdi hayfâ kalmadı ehl-i kemâlin ragbeti (Bağdatlı Rûhî)

“Yazık ki, dünyada olgun insanın değeri kalmadı gitti. En sonunda, âlemin harap olmasına sebep budur.”

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol