Bugün sizlerle biraz zamanda yolculuk yapalım.

Bu yolculuk, belki de o yıların tatlı anlarına olan özlemimizi dile getirecek ve yöre insanımızı duygulandırarak maksadın hasıl olmasına zemin hazırlayacak...

Bu, evlerin önünde sinek kovan bir akasya gölgesine, Alacakaya'nın o tike (bilet) ile alınan șırkêt ekmeğinin sıcak buğulu kokusuna, bayram sabahları kolonya kokan şirket evlerine, şeker tadındaki baygın çocukluğumuza bir özlem olacak belki de...

Alacakaya'nın seksenli yıllardaki coşkusu bir başkaydı. Etibank Șark Kromları İşletmesi'nden ekmek yiyen ilçe ve ilçeye bağlı köylerde, herșeye rağmen, müthiş bir coşku vardı.

Bu köylerden ilçeye her sabah gelen yoğurt, ayran, süt, sebze ve meyve... gibi çeşitli köy ürünleri Alacakaya çarşısında halkla buluşturulurdu.

Etibank'ın varlığı, köylere yerleşimi de yaygın hale getirmiş, dışarıda ekmek parası arayışını da en aza indirmişti. Bu da mahsülle ilgilenecek köylülerin sayısını arttırmış, köylerde hayvancılık ve tarımın da gelişmesini sağlamıştı.

Kısacası ilçe ekonomisinin iyi olduğu yıllardı. Etibank'ın varlığı ilçe halkı için büyük kazanımdı ve binlerce insan bu kazanımdan nasipleniyordu.

Terör belasının henüz çirkin yüzünü göstermediği bu yıllarda halk, hayatından memnun bir şekilde yaşamaya çalışıyordu.

Elbette her şey güllük gülistanlık değildi ama tat (Zazaların deyimiyle 'tehm') vardı. Sonraları o tehm, bitehm'e dönme sinyalleri vermeye başladı.

Sonraki yıllarda bu keyfi arttıran bir karara imza atıldı ve (çoğunluğu güvenlik görevlisi olmak üzere) şirkete çok sayıda işçi alınacağı haberi duyuruldu.

Söylenti bir anda kulaktan kulağa yayıldı. Alacakaya'nın işsiz gençleri için yepyeni bir fırsattı bu...

Babalar şirkete bir şekilde girmişlerdi ama ya yetişkin gençler ne olacaktı? Hatırı sayılır işsiz bir genç kitle vardı ilçede. Onlar da ya büyük şehirlere gitme planları yapıyordu, ya da gün boyu Alacakaya kahvelerinde zaman öldürüyordu.

Haberin ayrıntıları netleșmediği için, şirkete alımların olması, gençler arasında sevinçle karşılandı ama ayrıntılar netleșmeye başlayınca, bu sevinç yerini öfke ve hayalkırıklığına bıraktı.

Çünkü Etibank almayı düşündüğü güvenlik görevlilerini ilçeden değil, yurt genelinden seçmiști. Ağırlıklı olarak Orta Anadolu'dan (Konya, Niğde, Kayseri, Aksaray'dan) seçilen ve kendi adamları diye tabir edilen bu gençler, ilçede başlayacak kaosun da fitilini ateșleyeceklerdi.

Haber ilçede bomba etkisi yaptı. "Ne yapabiliriz" diyerek günlerce kahvehanelerde, özellikle de Yeraltı Kahvesinde, durum değerlendirmesi yapan ilçe gençlerini sakinleştirmek haliyle mümkün olmuyordu.

"Onları buraya sokmayacağız... Biz duruken kendi adamlarını ilçeye getirmek de neyin nesi... Bu düpedüz bizi yok saymadır..." gibi cümleler bu öfke patlamasını kanıtlar türdendi.

Şirketin aldığı karara itiraz edecek güçleri olmayan ilçe gençleri, öfkelerini her şeyden habersiz bu Anadolu gençlerine yönelttiler. Çünkü dışarıdan adam istemiyorlardı. Bunun ilçeye her anlamda büyük zararı olacağına inananıyorlardı.

Her yerde psikolik baskı vardı. Bu baskıyla ilçeye gelen işçileri yıldırıp haklılıklarını kanıtlamak istiyorlardı.

Bazı yerlerde birtakım fiili saldırıların olduğuna dair haberler kulaktan kulağa yayıldı. Hatta bazı ağabeyler bu saldırıları, çeşitli sohbetlerinde bizzat kendilerinin gerçekleştirdiklerini söyleyerek doğruladı lar. Taşlı, sopalı saldırı haberleri birbirini izledi.

Bu saldırılar sonucunda can güvenliklerinin olmadıklarını gerekçe gösteren bazı Anadolu gençlerinin ilçeyi terk etmeleri, ilçe halkı tarafından sevinçle karşılandı. Bu da onları gelecek anlamında umutlandırdı.

"Eğer biz kararlı bir duruş sergileyebilir, bu tavrımıza devam edebilirsek, onları da buradan tamamen gönderebiliriz. Şirket yetkilileri de aldıkları bu karardan geri adım atabilirler." algısının verdiği cesarete kendilerini kaptıranlar, psikolojik baskıya, saldırıya bir süre daha devam ettiler.

Kahvelere alınmayan, mahallede komşuluklarının samimiyetine dahil edilmeyen, alışveriş yapmalarına bile yer yer izin verilmeyen bu kitle, ilçede yalnızlaștırılarak psikolojik baskıya tabi tutuldu. Onlar da ilçe halkından uzak 'lokal' denen yerde bir araya gelmeye başladılar.

68 kuşağının 6.Filo eylemlerinde dillerine doladıkları "Go home ABD" söylemlerine benzer söylem ve sloganlar geliştiren yöre halkı, onları Alacakaya'dan göndermek için her yolu deniyordu ama alınan karar, herșeye rağmen uygulanarak hayata geçirilmiști...

Gergin bir ortam vardı ilçede ve kendilerini güvende hissetmeyen bu gençler, yüzlerce km uzaktan ekmek davası uğruna geldikleri bu küçük yerleşim yerine, bir şekilde alışmak durumunda olduklarını biliyorlardı. Ama bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlardı.

Zaman önemli bir kavramdı ama bu durumu zamana yayacak kadar sabırları, güçleri var mıydı, bunu henüz onlar da bilmiyordu.

İçlerinde çok iyi olanları da vardı, "yaramaz" diye tabir edilenler de... Yaşanan tatsızlıklar onların suçu değildi elbette ama bunu ilçe gençlerine izah etmek çok da kolay değildi.

Sarışın, renkli gözlü, beyaz tenli, çoğu yakışıklı bu gençler, ileriki yıllarda Alacakaya'nın görsel yapısını ve kültürünü de yavaş yavaş değiştirecekti.

Bu durum, İstanbul Türkçesini düzgün konuşan bu gençlerle ilçe halkı arasında bir kültürel harmoninin de oluşmasına zemin hazırlayacaktı. Artık yeni demografik bir kültürel mozaik kurulmaya başlanıyordu...

Hele terör saldırılarının başlamasıyla birlikte verilen şehitlerin içerisinde bu Anadolu gençlerinin de olması, onlarla yaşananları unutturmuş, bu durum, 'bir olma' duygusunun gelişmesine ve 'biz' olgusunun yerleşmesine de ileride zemin hazırlayacaktı...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol