Politikacı, Hukukçu, ve Ekonomist olan yazar Eduard Punset’e göre İzolasyon, kontrol, belirsizlik, mesajın tekrarı ve duygusal manipülasyon beyni yıkamak için kullanılan tekniklerdir.

Beyin yıkama, insanların zihinlerini manipüle etme stratejisidir. İlk kez Çin’deki sözde “Kültür Devrimi” sırasında sistematik olarak uygulanan ve daha sonra neredeyse dünyanın tüm güçleri tarafından kopyalanan belirli tekniklerle birlikte kullanır.

1950’li yıllardan beri beyin yıkamanın etkisinden söz edilir.

Ancak insan zihnini manipüle etme girişimleri çok daha eskilere dayanıyor. Beyin yıkama terimini ilk olarak 1950’de gazeteci Edward Hunter tarafından kullanıldığı kabul edilir.

Gazeteci ve distopya yazarı George Orwell’in 1949’da yayımlanan “1984” eseriyle edebiyat dünyasında terim olarak kullanılmış olmasa da 1984’ün bütünlüğü açısında beyin yıkama telkinleri alt-metin olarak vermiştir.

Beyin yıkamaya dair Ingmar Bergman’ın senaristliğini ve yönetmeliğini üstlendiği, Hollywood yapımı (1977) olan tek filmi Yılanın Yumurtası” gibi filmlere konu olarak görselin büyüsüyle sinemada da kendisine yer bulmuştur.

Kurgu ile olan bu ilişki, birçok kişinin bunun bir fantezi olduğunu düşünmesine neden olmuştur tıpkı Dadaizm gibi anlam dışı olarak yorumlanmıştır.

Oysa ki, anlam dışılık, varoluşunu karşıtına yani karşıtının yokluğunda var edilir tıpkı Yılanın Yumurtası’nda Bergman’ın dogmatik ve Nazizm’in ideolojik manipülasyonuna karşıtlığı gibi…

Beyin manipülasyon mekanizmaları, Abraham Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nin dört basamağına yönelik olarak düzenlenir.

Ne kadar refah içinde yaşarsa yaşasın toplum veya birey fizyolojik, güvenlik, ait olma ve korunma ihtiyaçlarını manipüle etmeye yöneliktir.

Beyin yıkamada bir başkasına dayalı özgürlüğün kaybı, istikrar ve sükunete kavuşmak için gerekli bir kötülük olarak görülür.

Beyin yıkama mekanizmasını 1919-1945 yılları arasında Adolf Hitler (iktidara gelişi 1933) ve Joseph Goebbels’in (1933’de Propaganda Bakanı) Nazi ideolojisini yaymak için basın ve sinemada etkin biçimde kullanmıştı.

Böylece kişilerin dünyaya karşı güven, inanç ve tutumlarını değiştirmek için kullanıldı.

Nazizm de beyin yıkama mekanizması rasyonel göstergeler eşliğinde ikna, telkin ve işkence olarak var edilmişti.

Nazizm de ikna sürecinde sadece eşitler arasında bir eşitlikçi ilişki vardır.

Diğer tüm durumlarda, diğerini bastırmak gerekir.

Beyin yıkamayı gerçekleştirmek için aşağıdaki mekanizmalar kullanılır: Bireyin dış dünya ile iletişiminin tam kontrolü sağlanmalıdır.

İtaatsizlik durumlarında fiziksel veya psikolojik ceza uygulanarak davranış kuralları dayatılır ve bunlara uyulmadığı takdirde fizyolojik ya da psikolojik veya ekonomik şiddet (işkenceye) başvurulur.

Rasyonel göstergelerle birlikte bireyin toplumsal yaşamın içinde özel bir yaşam sürmesi engellenmesi uygulanır.

Rasyonel göstergelerle eşliğinde itaat edenlerin ödüllendirilmesi.

Bireyin veya toplumun bir güce itaat ederek kendisini daha büyük kötülüklerden koruduğuna inanması telkin edilir.

Yine rasyonel göstergeler gibi görünen inanç propagandası eşliğinde açık kesin mesajlardır.

Eleştirel düşünmeyi önlemek için entelektüellerin ve toplumun kanaat önderlerinin basitleştirilmesi veya tam zıttı yönde beyin yıkamada yüceleştirilmesi devreye alınır.

Çin’in “Kültür Devrimi” gibi Alman “Nazizm”in beyin yıkama uygulamaları statükoya “kendi iyiliğimiz” için hayatı ve kaderi kontrol etme hakkını vermenin rahatlık ve ait olma mekanizmasıdır.

Dijital çağın getirisi olan sosyal medya kullanımı öncesi zorlama olmaksızın beyin yıkama mümkün değildir.

Doğal olarak insan, özerkliğini ve inşa ettiği kimliğini teknolojini uygarlığıyla birlikte Edward Harman ile Noam Chomsky’nın kavramsallaştırdığı “rızanın üretimine” dayalı bir beyin yıkama mekanizmasına dönüştürülmüş durumda.

Sosyal medya öncesinde toplumun ya da bireyin, davranışlarında değişikliklere neden olmak için aşırı baskı gerekliydi.

Toplumun ve bireyin direncini kırmanın yolu, çok güçlü duyguları devreye sokmaktan geçer.

Ve böylece kaygı seviyeleri de önemli ölçüde artar.

Beynini yıkamak isteyenlerin uyguladığı baskıya karşı geçirgen olmak için oldukça duygusal ve oldukça kaygılı toplum gereklidir.

Sosyal medyayla birlikte ne yazık ki, rızaya dayalı güç mekanizmaları o kadar sofistike hale geldi ki, artık kimliksel baskı ve zihin şekillendirme yeteneklerini neredeyse algılanamaz bir şekilde uyguluyorlar ve neredeyse pek çok kişi, çok az dirençle mekanizmaya rızaya dayalı olarak boyun eğiyor denilebilir.

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli deprem öncesi tüketime dayalı sosyal medya paylaşımları örnek verilebilir.

Fakat, deprem süreciyle birlikte psikolojik olarak duygularımızın aşınması ve toplumsal olarak sosyal ağlara bağımlılık beyin yıkanmasında daha sık ve çok kişiye erişilebilmesine neden olma tehlikesini de ortaya çıkardı.

Dikkat ederseniz, her iki gerçeklikte de beyin yıkamanın ilkeleri geçerlidir.

O kadar etkilidirler ki, insanlar maruz kaldıklarının farkına bile varmazlar.

Deprem süreciyle birlikte sosyal medyada yer alan paylaşımlar, afetzedelerin yüzyıllardan inşa ettikleri kentlerinden, kültürlerinden, ekonomik ve sosyal bağlarından koparak rızaya dayalı olarak başka kentlere göç etmelerine neden olduğunu da aklımızın bir köşesinde bulundurmalıyız.

Önümüzdeki haftaki yazımda beyin manipülasyonun nasıl kent göçlerine etki ettiğini kaleme alacağım.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol