Anlatılacak ve söylenecek çok şey var ama bunları dile getirecek ne yürek var biz de ne de yüz!..
Hemen her yerde karşımıza çıkan ama nedense hızla geçtiğimiz videoların birinden bahsetmek istiyorum. Belki de bu yazıyı okuyunca o videoyu gördüğünüzü hatırlayacaksınız!

Gazze’de birçok insan gibi kavurucu güneşe aldırış etmeden yemek sırası bekleyen bir yaşlı amca ancak yemek dediysem de öyle mükellef bir sofra değil yani, bir bakır çanağa dolacak kadar bir yemek, onunla kaç gün idare etmesi gerektiğini kendisi de bilemeden sırada beklemekte. Saçında ve sakalında beyazlıkların hüküm sürdüğü bu amcanın avurtları çökmüş, görüntüsü yaşından çok daha büyüktü. Sırada beklerden bir demir parmaklığa yaslanmıştı son takatiyle. Elinde tuttuğu bakır çanağı son bir hamleyle ve titreyen elleriyle uzattı önünde yemek dağıtan gence. İki eliyle önündeki demir parmaklığa tutundu. Günler belki de haftalar sonra yemek dolacaktı elindeki bakır çanağa. Sorsan ne zaman yemek yediğini kendisi de hatırlamaz. Çalışan genç, yemeği doldururken yaşlı amcanın artık takati kalmamıştı. Hedefine ulaşan bir sporcu misali bitiş çizgisine varınca kendini yere bırakmıştı. Başı dönüyordu, gözleri tüm renklerden arınıp karanlığa boğulmuştu ve ayakları sanki ona ait değildi artık. Son bir derin nefes aldıktan sonra zayıf parmaklarıyla sıkıca kavradığı demir parmaklıklardan ayrıldı elleri ve geriye doğru düştü, bayıldı arkasında sıra bakleyenlerin kollarında.

Bizler sofralarımızda tıka basa yemek yerken bırakın önümüze gelenleri, yemeyip de arkamızda olanları da beğenmiyoruz. Ertesi güne kalan yemeğe burun kıvırıyoruz.
“Şükür” dilleri terk edeli “bereket” uğramaz oldu sofrlarımıza!…

Son 24 saatte kaç insanın açlıktan öldüğünü okumuşsunuzdur internetten ya da sosyal medyada dolaşırken gözünüze takılmıştır kısa bir haber detayı olarak. Hatta bu yazıyı yazarken bile kim bilir kaç kişi suya ve bir lokmaya muhtaçken ölüp gitmiştir. Cehenneme çevrilen bu dünyadan göçüp cennetin en güzel köşelerinde, en güzel nimetlerle karınlarını doyuruyorlardır.

Bu dünyada sayıların ve kelimelerin taşıdıkları anlam ve değer, coğrafyalara göre farklılık gösterir. Batı’da açlıktan ölen ya da terör eylemiyle öldürülen biri varsa ora ölen bir (1) kişi dahi olsan o rakam sadece bir değildir çok fazlasını taşır. Ortadoğu’da açlıktan ölen ve öldürülen yüzlerce insan var bu yüz (100) sayısı çok da fazla bir anlam ifade etmez. Batı’daki bir (1) Ortdağu’daki yüz (100)’den büyüktür(!) her zaman.  Bizler haksız yere öldürülen ve yaşamları herhangi bir değer görmeyen insanların sesi olmalıyız. Elimizden ne geliyorsa yaparak ve sessizliğin sesini yırtarak  onların sesini arşı âlâya yükselterek onlara yardımcı olmaya çalışmalıyız. Unutmayalım ki elbet bir gün sonu gelecek olan bu dünyadan ebedi dünyaya göçeceğiz ve orada huzura gelince Rabbe verebileceğimiz bir cevabımız olmalı… Bunu düşünerek ve aklımızdan çıkarmayarak hareket etmeliyiz!..

Unutmadan ve unutturmadan!…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol