Edebiyatı hitap alanı açısından iki farklı şekilde incelemek istiyorum. Okur ve yazar toplulukları için ayrı ayrı konuyu irdelemek gerekecektir. Böylece edebiyat manasını bulacaktır.

        Yazarlık “Tutkulu bir aşktır!” ilkesiyle yola çıkmak doğru olacaktır. Belki diğer meslekler için geçerli olmayacak bu durum, yazarlığın olmazsa olmazıdır. Mesela bir fırıncıyı ele alalım. Ekmeğini aşkla pişirmese de o ekmeği yapar. Kimse bu ekmeği “Nasıl yaptın?” diye bir soru da kendisine iletmeyecektir. Ya da bir şoförü düşünelim. Arabasını sürerken tutkuyla yapmak zorunda değil. Tabii bu işini doğru, güzel yapmama anlamında değil elbette. O işi normal hissiyatıyla yapabilir ve çok güzel işler de başarabilir. Yazar öyle mi? Hangi eser olursa olsun o eserine duygusunu katmayınca okura ulaşamayacaktır. İşini en güzel şekilde icra ederse okuru edebiyat anlamında doyuracaktır. Bu bağlamda yazarlara usta bir “nakkaş” diyebiliriz. Demir ustası gibi sabırla eserini oluşturmalı. Eserini okurunun kalbine nakşetmeli. İlmek ilmek işlemeli eserini yüreklere. Önce yaptığı işi sevmeli sonra sevdirmeli okurlarına. Eserini okuturken sıcak bir çayın her geçtiği yere götürdüğü sıcaklık hissi gibi sarmalı okurlarını. Bin düşünmeli bir yazmalı, yeri gelince yazdığını silmeli ve tekrar düşünüp tekrar yazmalı; böylece çıkmalı okurların karşısına. Zaten duygu aktarımı olan edebiyata yoğun duygularla başlamalı, devam etmeli ve karşıya aktarabilmeli. Zor bir görev üstlenen yazar, suyun arktan geçtiği gibi hünerlerini sergileyerek eserini teslim etmeli okura.

        Okur açısından bakacak olursak duruma hassasiyetle teslim aldığı eseri ciddiyetle okumalı, irdelemeli ve onu yeni bir boyuta taşımalı. Her okur, incelediği eseri verdiği mana ile yeniden oluşturur. Ona yeni bir şekil verir. O eser okurun hayalinde önemli bir yer teşkil eder. Nasıl ki yazar, eserini oluştururken tüm duygularını açması gerekiyorsa okur da tüm duygularıyla o esere bakmalı. Hem empati kurarak yazarın hissiyatlarını anlamalı hem de kendi duygularını katarak eseri yorumlamalı. Okumaya mecburiyet gözüyle değil de kendini geliştirmek, bilgilenmek, ufkunu açmak, hayal dünyasını genişletmek amacıyla okumaya koyulmalı.

        Tutkulu oluşturulan bir eserle eseri tutkuyla karşılayan bir okur birleşince ortaya edebiyat çıkıyor. İnsanı saran, rüzgârıyla kucaklayan, kokusuyla mest eden, okudukça hayalleri süsleyen, güneşin sıcaklığını taşıyan bir eser, okuyucusuna yaz sıcağında sunulan soğuk su tesiri yapacaktır.

        Kendi görüşümü belirterek konuyu noktalamak istiyorum. Bir eser Allah’ı anlatmalı. Onu sevdirmeli, ona hizmet etmeli. O zaman eser, paha biçilemez en kıymetli eserler arasında yerini alacaktır. Selam ve dua ile…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol