Dedemizden veya babamızdan duyduğumuz bir deyim vardır.

Öğrenip benimsediğimiz için de sıkça kullanırız.

Bir sistemin veya toplumun dışında kalmış birine, “Sende jeton daha düşmedi mi?” deriz. 

Bir de alaycı bir üslupla “Senin jeton yuvarlak değil, köşeli jeton senin ki” deriz.

Aslında toplum aklımızın iplerine takmak istediği jetonları sunar ve kullanmamızın beklentisine girmektedir.

Jetonlarımız hep bir siyasal ekonomide, günlük hayatın içinde en basitinden alışveriş yaparken manavın tezgahında, televizyonda izlediğimiz dizilerde ve filmlerde hep toplumsal ürün olmamız için çalışmaları fark etmeden yaşamın akışını sürdürürüz.

Bu noktada kısaca Jeton Ekonomisinden söz etmek gerekiyor.

Toplumda insanın belirli davranışlarını ödüllendirmek için bir uyarıcı (anne-öğretmen-film-meslek) şimdi ve gelecekteki aynı veya benzer jeton davranışlarını güçlendirmek için pozitif sistematik bir güçlendirme kullanılan bir sistemdir.

Güçlendiriciler ise diğer güçlendiriciler ile değiştirilebilecek (ödül-onaylanma-para-statü) semboller veya simgelerdir.

Belirteçli bir ekonomi, insan davranışını esas alarak ödül veya ceza gibi davranışın yanı sıra davranışımızı, eylemlerimizi şekillendiren, özellikle de ayrımcı uyaranlar (dışlanma-onaylanmama) gibi davranışın sonuçlarından etkilendiği jeton işlemi bizleri edimsel (çevremizin) koşullandırma ilkelerine dayanmaktadır.

Jeton ekonomi, psikolojik, sosyal, bilişsel ve duygusal faktörlerin ekonomik kararlar üzerindeki etkilerini inceleyen bir başka prensiptir.

Ekonomide politikacılar ve medyanın uygulandığı gibi psikoloji, sosyoloji gibi birçok bilim alanında da kullanılmaktadır.

19. yüzyılın başlarında okullarda ve hapishanelerde simge ekonomilerin bazı öncül kullanımları vardı.

Bu sistemlerde kişi puanlar kazanılabilir ve birçok farklı öğe ve ayrıcalık verilmek ve kendisi de ayrıcalığa erişmek için değiştirilebilirdi.

1960’larda psikiyatri hastanelerinde kullanılan ilk gerçek simge ekonomileri ortaya çıktı.

Token Ekonomisi ise 1961’de Illinois’deki Anna Eyalet Hastanesinde Ayllon ve Azrin tarafından kuruldu.

1970’lerde Token Ekonomileri zirveye ulaştı ve yaygınlaştı. 1977’de, hala bir dönüm noktası olarak kabul edilen büyük bir çalışma yapıldı.  

Bu çalışma jetonlu bir ekonominin üstünlüğünü göstermiştir.

Başarıya rağmen belirteç ekonomiler 1980’lerden itibaren de geriledi.

Bir jeton ekonomi sistemi toplumun düzeneklerine göre oluşturulan bireyi hedeflemektedir.

Durum yönetimi, sistematik olarak sürekli bir akış içinde sisteme uyum aidiyetine dayalı hedef davranışlarımızı biçimlendirmek için işletilmeye devam ettirilir.

Jeton ekonomisinde kullanılan güçlendiriciler, diğer güçlendiricilerle değiştirilebilen semboller veya jetonlardır.

Jeton ekonomisi, toplumun ürünü olan bireyi edimsel koşullandırma ve davranışsal ekonomi ilkelerine dayandırmaktadır.

Okul, aile, kurumlar gibi uygulamalı ortamlarda jeton ekonomileri çocuklar ve yetişkinlerle kullanılır. Jeton ekonomisine uyum gösteren birey topluma ayak uyduran ve ayakta kalan başarılı bir varlıktır.

Sizlere bu haftaki yazımda Jeton ekonomisi ile felsefeye ruh katan sorgularıyla da hepimizi iğneleyen filozofun yani Nietzsche’nin “sürü” düşüncesine küçücük de olsa katkı yapmak gerekir. Nietzche, bir yaşam filozofudur.

Her ne kadar bir atın boynuna sarıldığı noktada aklını kaybedip akıl hastanesine kapatılmış olsa da…

Bu onun “sürü”nün aklının ipine takmak istediği jetonlara karşı duruşundan dolayı da gelmiştir.

Günlük hayatın içinde yaşamlarımız sürekli bir akış içinde devam ediyor.

Ve bu yaşam akışı hiç bitmeyecek.

Toplum sürekli hareket eder ve hareket halindeki birikim, jetonlu şeyler kendi akışına önem ve öncelik verir.

Kendilerine benzemeyenlere karşı ayrımcılık gösterirler.

Nietzsche’nin felsefesinin merkezini oluşturan şey de bu; kişinin varoluşsal özünü oluşturan, yaşamdaki coşkun enerjisini sömüren her türlü öğreti her ne kadar toplumsal olarak geçerli olursa olsun onu sorgulamasıdır. Bir şekilde de bizlerin fark etmeden jeton ekonomisi güdüsüyle yaptığımız “hayatın evetlenmesi”dir.

Ayrımcılığı yapmak ama ayrımcılığa uğramamak…

Nietzsche’nin felsefesi bireye varoluş estetiği önerir; bu estetik çoğu zaman haksız bir şekilde yetenekli ancak tutarlılığı olmayan şiirsel oyun olarak yorumlanır.

Ama tutarlılığı olan şeylerde yaşamın dönüşümü ne olabilir ki...

Yaşamın tutarlılığı var mıdır?

Dahası yaşam kendi bireysel akış gücümüzde değil yani dışsal bağlantılar ve toplum akış gücünü oluşturur.

Çünkü yaşamın içinde varoluşsal amaca hizmet etmeyi zorunlu kılan Nietzsche’nin felsefesinde karşı olduğu “sürü” hareketine uyum sağlamadan kendi içsel yaşamımızda kalmak kolay olmasa gerek...

İşte tam bu noktada toplum iplerine taktığı jetonları aklımıza atmıyor mu?

Tıpkı oltayla balık avlamak gibi…

Kolay yaşamak istiyor musun? Sürüde kal ve sürü sevgisi uğruna kendini unut!

Kişiyi değil de sürüyü bir amaç haline getirmek, insanoğlunun en büyük hatasıdır.

Sürü bir araçtır, başka bir şey değil,” düşüncesi hayatı “jetonlarımızı evetleme”dir.

Eğer toplum içinde aşırı davranışlarımızı vasat olan davranışların alışkanlığına ve önemsiz olan şeyleri de korkularımıza dayandırırsak “sürü” içinde istenen jeton düşme olaylarına karşı nadiren hata yaparız. Jetonlar kabullenişler ve “evetlemeler” ile başlar.

Oysa şimdilerde sürü tek bir kişiymiş gibi sunularak ona insandan daha yüksek değer vermek isteniyor.

Kişiyi yaşamdan silen hata yetmiyormuş gibi, bir de bizi sürü haline sokan toplumsal mekanizmalarla sempatiyi en değerli kutsal bir şeymiş gibi değerlendirmemiz bekleniyor.

İşte insanı aşağılayan ve kötürümleştiren köle ahlakı budur.”

Jeton toplumlarında toplumsal ahlak öğretisi, toplumları ayakta tutan en keskin söylev olmasına karşın ahlakın karşıtlığı suç ve ceza olarak algılatılır.

İşte burada toplum düzeni, jeton ekonomisinde iyiler ve kötüler devreye girer.

Sürü olabilmek için iyi ya da kötü insanların ahlaksallık üzerine suç veya ödül kısmını seçeriz.

Seçtiriliriz.

Şayet ödül ve ceza ortadan kalkmış olsa da bizleri belli eylemlerden uzaklaştıran ya da yönlendiren ne olabilirdi?

Ceza ve ödül; suçlama ve övgü kibirden kolayca etkilenerek işleniyor.

Çünkü cezalandırılan biri cezayı hak etmez.

İnsanları, ”sürüyü” belli eylemlerden alıkoymak için cezalandırılır.

Bu şekilde toplumları kontrol etmek kolaylaşır.

Cezayı almayan kişi kötü olmadığını ve kendinin ne denli iyi olduğunu düşünerek iyiliğin övgüsünü sunar topluma ve kendi benliğine.

Toplum olarak ahlaka mı aşığız?

Yoksa ahlaklı algılanmaya mı?

Ahlaklı olmaya mı?

Oysa “Bilge insan, insanları iyi davrandı diye ödüllendirmez,” der Nietzsche.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol