Yaşadığımız süre boyunca ne çok şeyler görür, tanır, öğreniriz.

Öğrenmek, bilmek, hayatlarımızın vazgeçilmezi iken sıralamayı çok doğru yapıp öncelikleri de doğru tayin etmeliyiz.

Kendimizi, hassasiyet ve zafiyetlerimizi, birinci derecede ki yakınlarımızı, sevdiklerimizi, hassasiyet ve zafiyetlerini doğru bilmek, tanımak, hayatımıza, kararlarımıza, tavır ve davranışlarımıza seviye katar, kararlarımızın hatalı ve yanlış olmasına set çeker, engeller. ..

Kayseri de polis kayıtlarına geçmiş, yaşanmış bir olay; Hırsızın biri, bir evin çatısına çıkar ve anten kablosunu keser.

Evin reisi tam televizyona dalmışken yayın kesilince, televizyonunu biraz kurcalar, görüntü gelmeyince de; "Bozuldu herhalde" diyerek uyumaya geçer. Ertesi gün adam işe gittikten sonra hırsız kapıyı çalıp adamın karısına; "Yenge, beni abi gönderdi, televizyon bozuk, alın da bir bakın dedi" der. Saf kadıncağız nereden bilsin, televizyonu verir tabii ki...

Adam işten eve döndüğünde televizyonu yerinde göremeyince, meraklanıp sorar eşine.

Kadın durumu anlatınca da şok olur adeta.

Şaşkına dönen çift, nasıl böyle bir oyuna geldiklerine inanamazlar bir türlü...

Aradan birkaç gün geçer...

Aynı çift, balkonda çay keyfi yapmaktadır.

Caddeden geçerken sırıta sırıta balkona bakan delikanlıyı gören kadın, heyecanla yerinden fırlar; "İşte ordaa, televizyonu çalan hırsız buu" diye bağırmaya başlar. Adam telaşla yerinden fırlar ve hırsızın peşine düşer.

Pijamalarıyla ve yalınayak o caddeden bu caddeye koşturur durur...

Beş dakika sonra kapı çalar.

Kadın kapıyı açtığında düzgün kıyafetli bir adam önce kendini tanıtır; "Ben polis memuru Yaşar.

Beyiniz az önce yakaladığı bir hırsızı emniyete teslim etti.

Fakat pantolonunu ve cüzdanını evde unutmuş, onları almaya geldim."

Kadın çok sevinir bu duruma ve bir çırpıda koşar getirir pantolonu ve cüzdanı. Aradan 15 dakika geçer ve adam koşmaktan bitkin düşmüş bir halde eve döner. Kadının keyfi yerindedir ama...

Adam içeri adımını atar atmaz boynuna sarılır: "Helal olsun sana bey, bu yaşında nasıl da yakaladın o genç adamı, bravo sana."

Adeta burnundan soluyan adamın şaka kaldıracak hali yoktur: "Dalgamı geçiyorsun benimle hanım, ne yakalaması?

Tazı gibi koşuyo şerefsiz.

Don, gömlek rezil etti beni yedi mahalleye." Bir anda tüm neşesi kaçar kadının.

Kısık bir sesle: "Eee? O zaman o polis niye öyle dedi?" diye sorar.

"Hangi polis?" "Pantolonunla cüzdanını almaya gelen polis."

"Neee? Yoksa onları da mı verdin?" ..

Kayseri de ki yurttaşlarımızı uyanık ve ticari zekâsı gelişkin olarak biliriz.

Farklı ve tersi bir savım yok, öyledirler.

Yaşanmış olayda anlatılanlar zekâ eksikliğinden değil kendimizi tanıma, olabilecekleri karşı tutum ve davranışlarımızda nasıl tepki verip vermeyeceğimizle alakalı durum.

Bu bilmediğimiz durumları karşımızda ki kişi ya da kişiler iyi, doğru öngörebilmişlerse, sonuçlar, kazıklanma, aldatılma silsilesine döner.

Neler olduğunu, neler yaşandığını ekseriyetimiz bilir, biliriz.

Marifet odur ki, olması ihtimal diye tüm meseleleri de yaşanabilecekleri de öngörebilmek.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol