Yeni nesil, yani Z kuşağı mektup kavramını çok iyi bilmez.

Ama bizim gibi kırklı yaşlarını sürenler ve daha eskiler mektup denince, duygulanır, anıların karelerinde gezinir, yüzlerindeki derin üzüntüyle derin derin iç çekerler.

'Hey gidi günler!' diye başladıkları cümlelerinde naiflik, samimiyet ve gerçek duygular gizlidir aslında...

Doğrudan söylenemeyen birçok duygu, birçok aşk, birçok hasret, mektuplar sayesinde hayat bulup aktarıldı yıllarca...

Mektuplar birçok yazarın da okurlarıyla iletişiminde önemli bir yer tutar.

Bazı yazarlar birbirleriyle iletişimlerini mektuplar sayesinde sağladıkları gibi, sonraları bu mektupları kitap haline getirip bunu okurlarının beğenisine sunanlar da oldu.

Hatta bazı mektuplar, bazı yazarlar tarafından, anlatılmak İstenenleri vurgulayan önemli bir edebi metod olarak kullanıldı...

Şimdi size, iki dost arasında meydana gelen uzun süreli kırgınlığı ve bu zorlu süreçte yașananları anlatan bir mektup örneği sunmak istiyorum: "İnsan ne yaşarsa yaşasın, sonunda varacağı yer, ilk bașladığı yerdir aslında...

Tartışmak istemiyorum yașadıklarımızı.

Hem bir anlamı da yok zaten bu saatten sonra...

Şimdi senin yașadıklarının bir benzerini maalesef ben yaşıyorum.

Bir ah ediş, bir intizar suçlaması değil bu.

Ama düşünüyorum da kaderlerimiz aynı demek ki...

Ne yapsan da senin için çizilen kaderden kaçamıyorsun.

Sonunda nihayi son gelip seni bi şekilde buluveriyor...

Sensiz hayatımda ne değişti, diye soracaksan, aslında çok fazla şey değişmedi.

Değişen tek şey, geçen zaman...

Sen yokken buzdolabını ayağımla kapatmadım, masada duran vazoyu yere çarpmadım.

Ama bir șeyler değişsin diye de gayret sarf etmedim.

Hayatın rutin sürecinde yarınların gizemine bıraktım kendimi de hayatımı da...

Tıpkı dalından kopan bir yaprak gibi...

Rüzgarın beni alıp götürmek istediği yere taşımasını bekledim hep...

Şimdi hayatta her cephede ağır yenilgiler almış bir askerden farksız ayakta durmaya çalışıyorum...

Daha ne kadar yolum var, ya da ne kadar dayanabilirim, orasını ben de bilmiyorum.

Bildiğim tek şey, bu hayatın bana oynadığı oyundan artık çıkmak istedigim...

Bunları 5 yıl sonra niye yazdığımı inan ben de bilmiyorum.

Tasarlanmış bir șey değildi bu, kendimi bir şekilde kelimelerin arasında buluverdim...

Belki de göndermeyeceğim sana bu yazdıklarımı.

Belki hiç bir zaman haberin olmayacak bu cümlelerden...

Belki yıllardır alıştığım bir omuzda ağlama isteğiydi bu, belki de biz ne yaparsak yapalım, hayatın bize karşı oynadığı oyun aslında hep aynıdır, algısına atıfta bulunmaktı...

John Lennon 'Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir' sözünü doğrular bir çıkarım bu belki de...

Bu şehirden temelli ayrılacağım, hem de bu kez bir başıma ve senin yaptığın gibi, sırtımda sadece bir çantayla...

Oysa ne umutlarla gelmiştim bu şehre...

Sıcak bir Ağustos günüydü.

Yeni evli, umutları olan, hayata karşı kısmen cesur, taze bir damattım.

Şimdi ise darmadağın olmuş, bir başına kalmış, yenilgiyi hazmedemeyen bir sporcudan farksız direnmeye, mücadele etmeye çalışıyorum...

Mukadderat işte. Bazı şeyler insanın elinde olmuyormuș.

Sen ne yaparsan yap, hayat kendi bildiğini okuyor bir şekilde...

Daha söyleyecek cümlelerim, yaşayacak günlerim, yiyecek ekmeğim, harcayacak enerjim var mı bilmiyorum ama bi şekilde mücadele etmeye devam edeceğim, ta ki son ana kadar..."

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol