Birkaç gün önce hafif yollu dile getirmiş, şehrimizin bürokratları dikkate alırlar da problem çözülür biz de rahat ederiz, ilgili kurum çalışanları da rahat ederler diye düşünmüştük.

Yanılmışız ne yazık ki…

Bürokratlarımız kulağının üstüne yatma geleneklerinden vazgeçmiyorlar.

Üç maymunları oynamak, belli ki daha işlerine geliyor.

Bizim için no problem.

Onlar üç maymunları oynadıkça bizler kalem oynatmaya devam edeceğiz.

Zira onlar sel bizler kum.

Onlar geçici, bu şehrin sahipleri olarak bizler kalıcıyız ve bu şehri de bu şehrin insanlarını da çok seviyoruz.

*

Konunun ne olduğunu yazının başlığından anlamış olmalısınız.

“Müftü’de tık yok.” demişsem belli ki müftülükten bahsedeceğim.

Malum, geçtiğimiz günlerde soruna dikkat çekmiştim…

Milli ve manevi hassasiyetleri üst düzey olan Elazığ’da ağır hasarlı olan Müftülük sitesi hizmete kapalı olduğu için kurum çalışanları ne yazık ki Elazığ gibi bir şehirde kendisine yer bulamamış bir camiinin taziye evinde hizmet veriyor.

Kadınıyla erkeğiyle on’larca kurum çalışanı bir taziye evinde mesai yapıyor, yanlış anlamadınız.

On’larca çalışan; kadınıyla erkeğiyle camiinin umumi tuvaletini kullanmaya mahkum.

Birçok kurum çalışanı “ennezafetü minel iman” (Temizlik imandandır) nebevi hassasiyetinden dolayı sabah mesaisine gelirken abdestlerini evde alıp aynı abdestle akşam mesai bitimine kadar kendilerini sıkıyorlar.

Tuvaletler umuma açık olduğu için de kadın memureler başta olmak üzere birçok kurum çalışanı ne yazık ki def-i hacette bulunmak için bile mesainin bitmesini bekliyor.

Gerekçeleri; tuvaletlerin umuma açık oluşu ve henüz covid19 belasından kurtulmamışken mekânsal hijyen durumları.

Tepedekilerin nasıl olsa böyle bir sıkıntılı durumları yok.

Çok sıkışsalar bile altlarında makam araçları var istedikleri zaman istedikleri yere gidip def-i hacette bulunabilirler.

Konuyu geçtiğimiz günlerde gündeme taşıdıktan sonra birçok kurum çalışanı ve diyanet genel merkezli bazı dostlarımız aradılar.

Kimileri; “Hocam müftülükten bir açıklama veya cevap geldi mi?” diye sordular.

Kimileri de Müftü Bey başta olmak üzere şehrin yöneticileri isterlerse bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığının ödenek çıkarma yetkisinin olduğunu salık verdiler.

Hele bir de deprem mazeretimiz var ki; talep asla geri çevrilmez dediler.

Süreç böyle devam ederken bilvesile bir araya geldiğimiz Milletvekillerimizden biri sohbet esnasında sordu: yazınızı okudum, yazıdan sonra Müftü bey bir açıklama yaptı mı veya size döndü mü?

Maalesef dedim, müftüden tık yok!

Şaşırmadı Sayın Milletvekilimiz, kendilerinin de müftü bey hakkında muzdarip olduğu bir iki konudan bahsedince kendilerine şunları aktardım.

“Belli ki Sayın Müftümüz bazı diğer bürokratlar gibi kulağının üstüne yatıp üç maymunları oynamayı gelenekten sayıyor.

Böyle davranmakta haklı çünkü sizden önceki Milletvekilleri bürokratları bu rahatlığa alıştırdılar.

Sizden önceki milletvekilleri bürokratların aymazlığı veya eksiklikleri hakkında basında bir haber çıktığında üstlerine alınmadıkları için bürokratlar da ne yazık ki basında çıkan haberlere “Çok da tın” diyorlardı.

Ama biz sizlerden umutluyuz.

İlkini geçtiğimiz günlerde DSİ ile ilgili yapmış olduğumuz bir haberimizden sonra tecrübe ettik.

Önemli bir konu olmasına rağmen DSİ yetkilileri müftü bey gibi geleneği sürdürerek bir açıklama yapma gereği duymasa da Milletvekillerimizden Sayın Ejder Açıkkapı konuyu ilgililere sorunca onlar da gereğini yapıp bilgilendirme notu geçtiler.

Dolayısıyla Sayın Açıkkapı’nın bu refleksi bu şehirde artık her şey eskisi gibi olmayacak mesajını bürokratlara verdi diye düşünüyoruz.

Sayın müftümüz üzerine alınmasa da sizin bu konuyu bizden sormanız Müftü beyi rahatsız edeceğiniz anlamına gelir diye düşünüyorum.”

Konu basit bir konu değil çünkü.

Bir kurumun prestiji ve çalışanlarının huzuru ile ilgili bir konu.

Devletin en güzide kurumlarından biri olan Müftülük, kendi çalışanlarını derme çatma mekânlarda çalışmaya mahkûm edip çalışanlarından verim bekliyorsa yanılıyor demektir.

Sayın Müftü Milli Eğitim gibi bir kurum da pansiyonda hizmet veriyor diye kendisini savunabilir.

Bu tezinde haklı da olabilir ama Milli Eğitim Müdürlüğü çalışanlarının hiç değilse kendilerine ait birer tuvaletlerinin olduğunu bilmeli.

Bir başka ilden bir Müftü dostumuz ilk yazımdan sonra aradı ve deprem bölgesi olma hasebiyle Diyanet İşleri Başkanlığının tez zamanda bu sorunu çözebileceğine dikkat çekti.

Ama ağlamayan çocuğa meme vermezler ki…

Elazığ isteyecek, talepte bulunacak ki Ankara talebi karşılasın.

Ya aslında işin özünde ne var biliyor musunuz: atın sahibine göre kişnemesi mantığı var.

Hatırlayın daha önce Diyanet Eğitim Merkezinin de yıkım kararı vardı.

Eğitim Merkezinin hiçbir çalışanı mağdur edilmedi.

Kurum Müdürü Sayın Turgut Tunç, bu konuyu anında kendine dert edindi ve Sürsürü Mahallesinde mukim olan bir binayı kiralayarak hizmetlerini aksatmadan orada devam ettirdi. 

Harput’taki Külliyenin yapımı tamamlandıktan sonra da binayı boşaltarak yeni hizmet binasına geçtiler.

Müftülük bünyesinde hizmet veren Eğitim Merkezi yeni hizmet binasına geçtikten sonra o bina, aylarca boş ve atıl durumda kaldı ama ne hikmetse bizim müftülüğümüz On’larca çalışanını bir caminin kendine ait tuvaleti bile olmayan taziye evine mahkûm etmeyi o binaya tercih etti.

Güler misin ağlar mısın, Elazığ’ın en önemli kurumu, devletin en güzide dairesi derme çatma bir mekânda vatandaşa kerhen hizmet verme konumuna düşmüş.

Ya hu Devletimizin en tepesindeki Devlet Reisimiz bile itibardan tasarruf olmaz derken, Diyanet İşleri Başkanı bu itibara halel getirmemek adına milyonluk makam aracına binerken ve birçok bakanlıktan büyük bütçeye sahip bir kurumun taşra yöneticisi iken hangi akıl ve hangi izanla kendi çalışanlarınıza bu zulmü reva görüyor, hangi akıl ve hangi mantıkla bu şehrin en güzide kurumunu itibarsızlaştırabiliyorsunuz?

Şehirde hizmet verecek o kadar bina ve imkanlar, kurumunuza tapulu birçok arsa varken nasıl olur da böylesine köhne, kurum kültüründen uzak mekanlara kendinizi tıkabiliyorsunuz?

Hiçbir şey yapamıyorsanız bile Elazığ Belediyesi bitişiğindeki ve Huzurevi yanındaki arsanızı hizmet binası karşılığında belediye ile takas edin.

Onu da beceremiyorsanız henüz yıkımı gerçekleşmeyen Müftülük Sitesini hurda karşılığında yenileyin.

Onu da mı beceremiyorsunuz?

Allah aşkına gidin Sayın Valiye, rica edin İzzetpaşa Camii karşısındaki tarihi binayı versin siz de hizmetlerinizi orada sürdürün.

Bunu da mı beceremiyorsunuz?

Öyleyse söz milletvekillerinin…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol