Bazı sağlık sorunları ve yaşanan deprem felaketi nedeniyle yazılarıma uzun bir süre ara vermek durumunda kaldım.

Sizlerle yeniden bir arada olmak benim açımdan mutluluk verici.

Yazmayı özlemişim.

Ailem İskenderun'da yaşıyordu.

Deprem bizi darmadağın etmekle kalmamış, hepimizi de bir yerlere savurmuştu.

Zira kardeşim Vedat Diyarbakır'a, kız kardeşim Songül de depremden sonra tası tarağı toplayıp Ankara'ya yerleşmek durumunda kaldılar.

Annem ve kardeşlerimin evleri kullanılamayacak hale geldi. Üç kardeşim ve annemle birlikte Güneş Sitesindeki dört evimiz de ağır hasar aldı, eşyaların büyük bölümü kırılıp döküldü.

Deprem birkaç saniye daha devam etseydi, belki de birçoğunu kaybedecektik.

Bu sebeple halimize ne kadar şükretsek azdır.

Gelen, mala gelsin deyip sabrediyoruz.

Deprem İskenderun'da çok şiddetli hissedildiği için yıkımlar ve kayıplar da haliyle fazla oldu.

Amcamın kayın biraderi Hasan Yardımcı ve eşi yıkılan evlerinin enkazında kalıp aramızdan ayrıldılar.

Kardeşim Nebi'nin patronu ve bizim de aile dostumuz olan İsmail Şafak'ın değerli eşi Nevin Şafak da çöken İskenderun Devlet Hastanesi enkazından sağ çıkamadı.

Yine köylümüz Burhan Kansu da enkazdan sağ çıkamayanlardandı.

Öylesine trajik hikayeler vardı ki, insan hangi birini anlatacağını bilemiyor...

Yakın dostum, eski mesai arkadaşım, ağabeyim Adil Kaya'nın anlattıkları dehşetin boyutunu gözler önüne sermeye yetiyor: "İskenderun'da benim tahminimce 7-8 bin civarinda bir kayıp var.

Çünkü depremin ilk gününden beri enkazların büyük bölümünde bizzat yer almaya çalıştım.

Zamana karşı yarıştık ve birçok kişiyi çıkarmayı başardık.

Benim pastanem yerle bir oldu ama oğlum birkaç saniye farkla pastaneden sağ çıkmayı başardı.

Geçen bir enkazın yakınından motorumla geçiyordum.

Bir köpek enkazın arasında bir et parçasını ağzına alıp hızla uzaklaştı. Artık hangi cesedin eli ya da koluydu bilemiyorum.

İşte bu görüntülere tanık olmak insanı çıldırtıyor.

Esas tahammül edilemeyeni de bu..."

Suriye'deki kayıparla birlikte depremdeki resmi kayıplar 55 binin üzerinde.

Bir de teşhis edilemeyen yüzlerce ceset var.

Bu da kayıpların çok daha fazla olduğunu gösteriyor.

Yani yaşanan felaket öyle birkaç cümleyle geçistirilemeyecek kadar büyüktü.

Çelik, baharat, süs eşyası, çantacılık, kuyumculuk gibi sektörlerin ağırlıklı olduğu Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay gibi ticari merkezler depremde çok ciddi yara aldı.

Yara alan sadece ticaret değildi elbette.

Otoyollar, ticari işyerleri, konutlar, okullar, kamu binaları, tarım arazileri...

Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak söylemini doğrulayan tarjik hikayeler ve görüntülerle başbaşa kaldık.

Anılar silindi, hayatlar yok oldu, kalıcı sakatlıklar arttı, umutlarsa yitip gitti.

Bu felaket her anlamda ülkeyi en az yirmi yıl geriye götürdü diyebiliriz.

Şimdi yaraları sarmaya çalışıyoruz ama bu pek de kolay değil.

İşin ekonomik boyutu çok derin ve kısa vadede çözüleceğe benzemiyor.

Hayat devam ediyor demek, diyebilmek, kalanlar için o kadar zor ki...

Ciddi bir travma yaşıyor depremzedeler, özellikle de çocuklar...

Bu badireden en az hasarla nasıl çıkacaklar, diye sormadan edemiyor insan.

Güzel günler görecek miyiz bilemiyorum ama umut ediyorum en azından.

Ve biliyorum ki, yaşadıkça umut her zaman vardır...

Tüm kayıplarımıza bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum, kalanlara ise sağlık ve insanca bir yaşam...

Hayırlakalın...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol