Bir yıl daha geçti.

Ömür ağacımızdan bir yaprak daha düştü.

Kalan yapraklarla da yaşam savaşı denen gerçekle amansız bir mücadele bizi bekliyor.

Ebu Turab Hazretleri: ”Bugünü düşünürüm, dün geçti, yarın var mı?

Gençliğe de güvenmem, ölen hep ihtiyar mı?” der.

Bu hayatın muhakemesini layıkıyla kaçımız yapabildik ki?

Kaçımız sorularla zihnimizi yorabildik?

Hayatın devam edeceğine olan inanç, bizi hiç ölmeyecekmişiz algısıyla başbaşa bırakır.

Batan her günün bir sabahı olduğuna şartlandırılmış olmak, yaptıklarımızı sorgulama gücümüzü de yok ediyor.

Dinsel inanç yetersizliği de bu duyguların içimizde güçlüce yer etmesine neden oluyor.

Biz, yaşam savaşında küçük hesapların içerisinde debelenip zaman denen gerçeği yendiğimizi sanıyoruz ama aslında çok büyük bir yenilginin içinde olduğumuzu da görmezden geliyoruz.

Hayatı ıskalamak, bize belki onu yeniden yakalayabilme şansı verse de, aslında o şansı yakalayabilmek için yeteri kadar çabalamadığımızı da ortaya koyar.

Yarın artık başka bir gün olsun söylemi, içi boş bir söylem olmaktan öteye geçemiyor o vakit.

Zaman öldürme, vakit geçirme gibi söylemler bizim zamana karşı bir kazancımız olarak belleklerde yer etse de, aslında gerçek değildir.

Biten her gün, beraberinde yeni bir günü getirse de, geçen günler yorgun bedenlerden alacağını almıştır.

Sonra bir gün aynaya bakıp “Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?” şaşkınlığına tanık olmanın acısı kaplar tüm benliği…

Ağaran saç ve sakallar, bükülen beller, yorgun ve bitkin düşen bedenler, yüzlerde beliren çizgiler ve arka arkaya yaşanan sağlık sorunları, zaman denen şeyin asla hafife alınmaması gereken bir gerçek olduğunu da tüm çıplaklığıyla hatırlatır bize.

“Zaman büyük bir öğretmendir ama sonunda bütün öğrencilerini öldürür” sözü, üzerinde çokça düşünülmesi gereken türdendir...

Zamanın en çarpıcı yansıması ise kuşkusuz aynalardır.

Aynalar, bazı acı gerçekleri yüzümüze çarpmakla kalmaz, birçoğumuzun derin bir iç muhasebe yapmasına da olanak sağlar.

Ve yitip giden, tüketilen bir ömrün de acı yansıması olurlar.

“Aynalar sessizce anlatır bize, maziye karışan günlerimizi” der Ahmet Hamdi bir şiirinde.

Ve ölüm denen gerçek…

“Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun, uyanamadın olacaksın.

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında.

Bir namazlık saltanatın olacak.

Taht misali o musalla taşında.” der Cahit Sıtkı…

Hayatın en acımasız gerçeğidir zaman. Gitti mi geri gelmiyor.

Döndürmeye gücümüz de kudretimiz de yetmiyor ne yazık ki…

Bu sebeple zamanınızın kıymetini bilin.

Mutlu anlarınızı bir daha aynı şevkle yaşayamayacağınızı unutmayın.

Hayat devam edecek ama bu devam eden hayatın içinde bir gün siz yer almayacaksınız.

Bu nedenle hayatınızda uzun vadeli planlar yerine, daha akılcı ve kısa vadeli planlara yer verin.

Mutlu olmanıza olanak sağlayacak anların peşinden gidin.

Parasal sorunları ve zamanın yetersizliğini sorun etmeyin.

Unutmayın ki, hayat çok kısa ve bu hayatta ikinci bir şansınız asla olmayacak.

Bu sebeple heybenizi güzelliklerle doldurmaya bakın.

Size kalacak olan bu güzel ve özel an'lar olacaktır...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol