28 Şubat, Atatürkçü maskeli ABD destekli bir GLADYO darbesidir, Tıpkı 12 Eylül ve 12 Mart darbeleri gibi.

Bu acı ve utanılacak gerçek bilinmesine rağmen, daha vahim ve düşünülecek bir gerçeği de yazmak zorundayım bu gerçek, Ülkemizin yarı sömürge hale gelmesinin yolunu açan bu darbelerin bir takım Atatürkçü çevreler tarafından savunulmasıdır.

O Atatürkçülerin bu türden dış müdahaleleri meşrulaştırmak için takındıkları tavır ve söylemler profesyonel bir edepsizliktir, zaten bu tipler profesyonel etki ajanlarından seçilir.

12 Mart; 1961 anayasasının sağladığı özgürlükler ve demokratik ortam doğal olarak öğrenci hareketleri, sendikal örgütlenmeler, emek-özgürlük mücadelelerinin önünü açtı.

Emekçiler, meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, aydınlar bu özgürlük ortamında güçlenmeye başladı.

Demokratik sistemin güçlü birer parçası oldular, bu katılım ve etki, bir takım çevreleri rahatsız etti, bu çevreler Ülkemizi 1946 yılından itibaren kontrol eden, yönlendiren, ABD emperyalizmi ve Onun yerli işbirlikçileridir.

Müdahale edilmeliydi, edildi 12 Mart muhtırası ile gelişen demokratik sistem, güçlenen emek-özgürlük mücadelesi tırpanlandı, aydınlar, öğrenciler tutuklandı, işlerinden oldular, emekçiler sindirildi, devrimci ve solcu gençler vatan haini ilan edildi, idam sehpalarına gönderildiler.

12 Eylül; 12 Mart darbesi ile sindirilemeyen zinde güçler kısa zamanda toparlandı, işçi hareketleri ivme kazandı, sistem yürümüyor, tökezliyordu, örgütlere ajan-Provokatörler sızdırıldı, her kesimden gençlik örgütleri manipüle edilerek, sağ-sol çatışmaları Ülkeyi kan gölüne döndürdü.

Sistemi yumuşak darbeler tatmin etmiyordu,12 Eylül ile demokrasi arayan güçlerin, emek özgürlük arayışlarının, aydınların başına balyoz indi.

Sadece darbe ile yetinilmedi, sistem baştan sona yeniden tanzim edildi, yeni bir anayasa ile rejim sivil görünümlü faşizme dönüştürülerek, seçimlere gidildi, anayasası faşizmin her tonu ile donatılmış sistem içinde, sivil yönetimler işbaşına geldi.

28 Şubat Post Modern darbe; her darbe bir öncekinin devamıdır, 28 Şubat da öyle oldu, sevelim sevmeyeli, yerli ve milli olduğu dostu ve düşmanı herkes tarafından kabul edilen Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan Hocanın başbakanlığı sistemi rahatsız etti, sistem aynı yolu deniyordu provokatörler  işbaşı yaptı, Sincan olayı ve arkasından Tank gösterisi, Refah Partisi içindeki aykırı siyasilerin söylemleri, Libya Ziyareti, Başbakanlıkta ağırlanan tarikat Şeyhleri Gladyo destekli Atatürkçü darbecilerin elini güçlendirdi, Laiklik elden gidiyor hezeyanı ile O meşhur 28 Şubat kararları yayınlandı, Erbakan sistem içinde lanetli duruma düşürüldü.

Sonrası daha vahim, koalisyon hükumetlerinin başarısızlığı, iflaslar, banka batırmalar ile Ülke adeta talan yerine döndü.

Ülke kaybediyor, Emperyalizm ve Yerli İşbirlikçileri sürekli kazanıyordu, her seferinde ‘’Atatürkçülük’’ darbelerin anayasası oluyor, Ülkenin çimentosu olan bu kuruluş felsefesi de darbeler ile halkın gözünden düşürülüp bir taşla iki kuş vuruluyordu.

28 Şubat Post modern darbenin yıl dönümünde fayda-zarar, neden-sonuç perspektifi ile kısa bir değerlendirme yaptım, bir köşe yazısında detay ve uzun uzun kronoloji yazmam mümkün değildi.

Bu yazı okunduktan sonra akla şu soru gelebilir, bağımsız bir Ülkede GLADYO ve ABD nasıl bu kadar rahat operasyon yapabilir?

Haklı ve sorulması gereken bir sorudur, cevabı da çok basittir, 1948 ve sonrası Türkiye ABD-NATO-GLADYO etkisindeki bir Ülkedir.

ABD, NATO VE GLADYO Ülkemizin hücrelerine kadar sızabilmiş, her kesimden eleman devşirebilmiş, her kurum ve örgüt içinde operasyon yapabilecek yeteneği elde etmiştir, O yüzden çok rahattır, şaşılacak bir durum değildir bu gerçek.

Umarız bu Ahtapotun kollarından kurtulur Ülke.

60 İhtilali ve 15 Temmuz ayaklanmasını yazının konusu yapmadım, çünkü bu iki olayın kendine has özellikleri var, bu özellikler ile yazmanın daha doğru olacağını düşünüyorum, inşallah yazarız ileride.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol