Adam, insan, şahıs, kişi, birey…

Adam kelimesi Arapça kökenli bir kelimedir, Hz. Adem’e dayandığı söylenir.

Bu anlamda adam kelimesi insanların atası, adem, insanoğlu sözcüklerinden alıntıdır.

Türk Dil Kurumuna göre adam; İnsan, erkek kişi, birinin yanında bulunan ve işini yapan kimse, birinin yararlandığı, kullandığı kimse, daima birinin yanında olan, onu destekleyen, isteklerini yerine getiren kimse, görevli kimse, iyi huylu, güvenilir kimse, bir alanı benimseyen kimse, eş, koca anlamlarına gelmektedir.

Adam kelimesi cümlelerde tek ya da birleşik halde kullanıldığı gibi atasözleri atasözleri ve deyimlerde de kullanılır.

İnsan kelimesi de Arapça kökenli bir kelimedir, Hz. Adem’e dayandığı söylenir. İns, nisyan kökünden geldiği söylenmektedir.

Türk Dil Kurumuna göre insan; toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı, Âdemoğlu, âdem evladı, huy ve ahlak yönünden üstün nitelikli (kimse) anlamlarına gelmektedir.

Adam kelimesi cümlelerde tek ya da birleşik halde kullanıldığı gibi atasözleri atasözleri ve deyimlerde de kullanılır.

Şahıs kelimesi de Arapça kökenli bir kelimedir.

Türk Dil Kurumuna göre şahıs kişi anlamındadır.

Ayrıca kimse, birinci tekil; ben, zamir olarak da kullanılır.

Şahıs kelimesi cümlelerde tek ya da birleşik halde kullanıldığı gibi atasözleri atasözleri ve deyimlerde de kullanılır.

Kişi kelimesi Türkçe kökenlidir. İnsan, şahıs, varlık, eş, koca, erkek anlamlarında kullanılır.

Tarihte ilk defa Orhun Yazıtlarında (735) yer almıştır.

Zamir olarak kullanılır.

Türk Dil Kurumuna göre kişi; Kendine özgü nitelikleri yitirmeden bölünemeyen tek varlık, fert, doğa bilgisinde türü oluşturan tek varlıklardan her biri, bir türün kapsamı içine giren somut varlık, insan topluluklarını oluşturan, insanların benzer yanlarını kendinde taşımakla birlikte, kendine özgü ayırıcı özellikleri de bulunan tek can, fert, toplumları oluşturan ve düşünsel, duygusal, iradeyle ilgili nitelikleri toplum içinde belirlenen insanların her biri, fert anlamlarına gelmektedir.

Aslında yukarıdaki kelimeler birbirleri ile aynı, ya da benzer ifadeler için kullanılmaktadır ama özü adam ve insandır.

Son ilahi ve hak din olan İslam’a göre insanın, adamın tanımı, ifadesi Kuranı-Kerimde adem, insan, nas olarak geçmektedir.

O halde bu kelimelerin önce varlığı, yaratılması söz konusu olmalıdır.

Burada da ilk yaratılışta akla eşitlik kavramı gelmektedir.

Yani insanlar eşit mi yaratılmıştır?

Burada eşitlik kavramında aynılık ve adalet kavramları ortaya çıkmaktadır.

Peki yaratılışta herkes eşit mi yaratıldı, eşitlik nasıl algılanmalı, eşitlikle adalet aynı kavram, eşitlik üstünlük kavramı nasıl ve cinsiyetle alakası var mı?

Öncelikle bizim en çok bu alanda müracaat edeceğimiz kitap elbette Kuranı-Kerim’dir.

Yüce Kitabımızda eşitliği çağrıştıran, benzer ifadeler varsa da bu konuda iyi kötü bilgisi olan ve araştırmalar yapan Kalem, Kur’an’ın hiçbir yerinde insanların her yönden eşit olduğuna dair bir ifadeye rastlamamıştır.

Zira fıtri olarak bazı insanların yaratılışta engelli olması, bazı insanların zeki olması; bazılarının dahi olması, cinsiyetlerinin fiziki olarak farklı olması, hamilelik dönemindeki sürecin doğuma etkisi yaratılışta herkesin eşit ve aynı şekilde yaratılmadığını göstermektedir.

Bu hal insanın dünyaya ilk geldiği andan itibaren durumu; zengin ya da fakir oluşu, anne ve(ya) babasının olmaması gibi durumlar da kişinin hayatını olumlu ya da olumsuz etkilemektedir.

…Gelelim hayatın ilerleyen yolculuğuna…

Elbette ki kader, şans, talih, gayret, çalışma, liyakat, hasletler, hassasiyetler… gibi durumlar insanın geldiği yer, makam, statü ile yakından alakalıdır.

Ama burada istisnalar kaideyi bozmaz düsturunun ötesinde önemli bir nokta var. 

Gelinen nokta ne kadar hazmedilebilir, doğru; ya da kimlerin tavassutu, desteği; torpili(!) var, kişinin arkasında kim var, sırtını nereye yaslıyor?

Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse o kişinin gücü nereden geliyor, sırtını kime-nerelere dayıyor, arkasında kim-ne var?

Aslında bu durum yeni değil, dünya var olduğundan beri var.

İnsanın bir duruşu, hasletleri, hassasiyetleri, değerleri, kırmızı çizgileri, hasbiliği, samimiyeti, liyakati… gibi hususlar elzem ve olması gereken hususlardır.

Yani Kalemin ve İdareci ve Bürokratlar Birliği Derneğinin ısrarla üzerinde durduğu olmazsa olmazlardır, geride hoş bir sada- ölümsüz eser bırakmaktır; şekilden öte insan olmaktır.

Olması gereken de budur.

Ancak adamsan sorun var, adamsan bu hususlar kula kulluğu, yürüyen sisteme uyum sağlamaya, yalakalığa, bukelemunluğa… engeldir.

Üstelik bu kişilerin duruşu engel gibi görünürler.

Gelelim ikinci bir anlayışa…

Yani adamı mısın, kimin adamısın, arkanda kim var, sırtını nereye-kime dayıyorsun, dayın kim(!) yüksek yerlerdekiler, varlığı çok olanlar…ile gününü gün edenlere…

Maalesef içi boş bu şekli insanlar her dönemin adamlarıdır, her ağacın gölgesinde yer alırlar, nemalanmalarında bir sınır yoktur, söğüt gibi bir o tarafa, bir bu tarafa eğilirler, hatalarının sınırları yoktur bu kişilerin.

Arkaları sağlamsa, bir yerden, birilerinden güç alıyorsa, birileri ile kanbağı- duygusal yakınlığı varsa(!) adamdan öte birilerinin adamı ise hataların sayısında sorun yok.

İşte asıl insana, hayata, hatta her iki cihana lazım olan; hatta şart olan şekilden öte, hilkatteki gibi anlamı olan adam olmaktır.

Maalesef bu karakterdeki insanların da nesilleri tükeniyor, tükettiriliyor.

Bu bir hastalıktır, bu hastalık da sadece vücuda yayılmıyor; bulaşıcılıktan da ötedir bu hastalık.

Derhal hastalığa tanı konularak, tedaviye ve rehabiliteye başlanmalıdır.

Hem de çok acil koduyla…

Yoksa şahsiyetten, kaliteden yoksun ve giderek sayıları artan ve hastalık haline gelen, topraktaki bir çöp gibi her yere savrulan, yüzsüzlüğü kadar çok yüzlü yalaka ve hep bana bir kişilik, çok yemeden mütevellit bir hal ile kendi kendini zehirleyerek, neyime lazımcılığı ile toplum infiale sürüklenecek, her şey benim olsun hırsı ile kişi kendi sonun hazırlayacak, hedefe varmak için her şey mubahtır anlaşışı ile mazlumlara zarar vererek kibri ile yok olup geride … öldü de kurtulduk ifadesinin ötesinde tarihin kirli sayfasında da yerini alacak…

Her şeye rağmen sayıdan öte kalite, her şeyden öte kanaatkarlık, her şeyden öte emanete hıyanet etmemek, her şeyden öte mukaddesatı pazarlığın ötesinde hayatın maksadı yaparak birilerinin adamı ve kulu değil; şekilden öte adam olarak yalnız Allah’a kul olabilmek…Asıl mesele bu!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol