Bu gece mutlaka yazacak eminim. 

Aylar geçti yazmadı ama bu gece saat 12’yi vurduğu vakit o da bana yazacak. 

Tam da anlaştığımız gibi…

Evet, tam 12’de merhaba diyecek ve ben onun iyi olduğunu bileceğim.

Başka şey yazmasına gerek yok, tek o saatte o saniyede bana tek kelimecik de olsa yazsın.

Çok heyecanlıyım.

Beklesem geçer mi bu heyecan ya da düş kırıklığına mı uğrayacağım?

  Hayır hayır buna müsaade etmiyorum.

Olumsuz düşünmeyeceğim. İçime doğdu arayacağı ya da yazacağı.

Ya ne oluyor bana? Aklımı kaçıracak gibiyim.

Sakin ol biraz, kendine gel adam.

Diğer günlerden ne farkı var bugünün?

Dün de aramadı, bir önceki gün de, geçen hafta da hatta geçen ay da!

Bu konuda bayağı tecrübe edindim.

Of ya! Gerçekler iri bir kıymık gibi batıyor beynime!

Acıtıyor canımı.

Ama bugün farklı gibime geliyor. Hem diğer günlere hiç benzemiyor hem de ben diğer günlerdeki ben değilim gibime geliyor.

Gök masmavi mesela, güneş gülümsüyor bütün netliğiyle.

Kuşlar şarkı söylüyor ve çiçekler inanmazsınız belki bugün daha bir kokuyor.

Futbol ağzıyla saha, zaman ve hava şartları onun araması için müsait.

Bir zahmet de arayıversin beni.  

Onunla ilgili olsun yanılmaya da razıyım.

Bak işte beylik bir laf daha ettim kendimi tebrik ediyorum.

Bana takıntılı diyenler hiç sevmemişler kendilerinin dışında birilerini.

Tırnaklarım da uzamıyor baksana kopartacak kadar bile yok.

Oturamıyorum daha.

Nasıl da sıkıcı geliyor şu an. Hani öyle bir imkân olsaydı da zamanı kulağından tutup tam da istediğimiz ana getirebilseydik.

Bakalım biz mi zamana mahkûmuz yoksa zaman mı bize mahkûm?

Kimse görsün istemiyorum bu telaşlı halimi?

Açıklama yapacak gücüm yok.

Şu saatlerde de bir şey var sanki! Ayarlarıyla mı oynanmış ne?

Zembereği yağsız kalmıştır ondan böyle ağır hareket ediyor.

Ben diyorum gece 12’de bana yazacak sanki bu saat de inadıma geriye doğru gidiyor?

Bu kadar yanlı durulmaz ama!

Dost musun düşman mısın ey bozuk saat? Sana diyorum sana! Bana mısın demiyor ya!

Onu tutup duvara vurmak ve parçalamak istiyorum şu an!

İçimde onu bana getirmeyen her dakikaya, her saniyeye lanet okuyorum.

Sahi bu, beni kötü biri yapar mı?

Bunu bile düşünemiyorum işte.

Aynaya bakıyorum uzun uzun yummadan kirpiğimi, kaçırmadan gözlerimi. Kendimden utanmıyorum.

Eskiden olsa utanırdım, eminim. İnsan kendisinden kaçar mı?

Evet, o, bu gece yüzde yüz arayacak.

Bazen hava çok kasvetli olur ve boğar da boğar sizi.

Canınız sıkkın hale gelir.

Ama bilirsiniz bu kadar can sıkıcı ve bunaltıcı havanın ardından yağmur gelir.

İşte şu yerimde duramamam, daldan dala atlayan serçe gibi konudan konuya atlıyor olmam, sürekli bir şeyler yeme gereksinimi duymam ve acayip tedirgin bir halde oturuyor olmam aslında çok şey anlatıyordu.

Tabii ki okumasını, görmesini ve anlamasını bilen için.

Güneş battı ve yıldızlar sahneye çıkmaya başladı bir bir.

Güneş sahneden çekilince her bir yıldız güneş kadar olamıyor işte.

Karanlığın üzerine örtülecek aydınlık bir çarşaf oluşturamıyor.

Bende de onun dışında hiçbir kimse güneş etkisi uyandırmadı bugüne kadar.

Belki de güneşim o olduğundan…

Ne bileyim işte sanki saat 12’ye yaklaştıkça heyecanım da artıyor gibi.

Ne olur Allah’ım, yazsın bir kelime.

Ondan gelecek bir nokta bile içimdeki hasrete pınar olacak.

Belki kalkıp sevineceğim çocuklar gibi.

Maçın son dakikasında galibiyeti getiren golü atmış gibi koşacağım ona.

O benim “gül kralım” işte!

Az kaldı, canım kalbim dayan lütfen!

Bir bez parçası gibiyim, savrulmuşum rüzgârın önünde.

Gelip de ayağının altına düşmüşüm.

Eğil de al beni kadın.

Eğilseneeeee! Yok o hayatta eğilmez.

Hiç olgun değil ki! Başağı da bilmez.

Kalkıp da ona ağaç yaşken atasözünü yazdıramam da!

Başım mum gibi yanıyor ve yandıkça tükeniyorum.

Aklımı oynatacağım bu gidişle.

Rabbim bana yardımcı ol.

Ya o gelsin, ya yine o gelsin! 

Ne olur?

Son saatler…

Yazarsa yeni bir yaşam bahşetmiş kadar olacak bana yazmazsa zaten halim perişan.

Bundan daha kötü nasıl olabilirim ki?

Ben saat diyorum ama siz o son bir saati altmış saniyeyle çarpın çıkan sonucu da yine altmış saliseyle çarpın.

Ne kadar da uzun beklemem lazım şimdi. Vakit daraldıkça daha uzuyor gibi hissediyorum.  

Dakikalar kaldı.

Sanki yüreğim göğüs kafesimi parçalayacak gibi çarpıyor.

Canım kalbim, sen mutluluğu çoktan hak ettin de hoyrat ele düştün

. Ondandır bu kadar sancılanman.

Yaz be kadın! Saçını çekesim var ya!

Burnunun ucunu ısırasım…  

Biri şu saniye dakika ve saat tanımlarını yeniden yapsa ne olur sanki?

Saat 12’ye yaklaştıkça geçmiyor, uzuyor gibi.

Şimdi anlamadığım saat mi daha uzun dakika mı saniye mi?

Muvazenemi yitirdim.

Son saniye işte! Beklediğim o kutsal an geldi çattı.

Hem rahatım ki bal gibi de yazacak.

Evet, tam 12…

Gözlerim fal taşı gibi mesaj kutusunda, ilk saniyeler daha…

Bekleyelim yazacak ki! Heyecan olsun diye son saniyesine kadar bekliyor!

Seni gidi seni…

Yaramaz kadın sanki yaram az!

12’yi bir dakika geçti, yine yazmadı ama olsun 12’ler bitmez ki!

İşi var ki yazmadı yoksa yazmalık etmezdi eminim.

Uyudu ya da hani uyumuşsa da o güzelim kirpiklerini açmasına gönlüm razı gelmez.

Of of…

Kaybettiğim andan itibaren bir sonraki 12’yi beklerim.

Hem en güzel yenilen benim bu aşkta, hep yenilen…

Yeminle bu kez yazacak. Bakın şuraya yazıyorum, ekmek mushaf aşkına…

Ne kaldı ki geriye 23 saat 59 dakika…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol