Alaska’yı 30 saat sonra buldum.

Misafirim gelmişti. Öğle vakti “Malatya’ya gidelim.” dedi.

Alaska uyuyordu zaten hava 40 dereecinin üstünde gidip gelene kadar uyur.

Sıcağı hiç sevmiyor akşam serinliğinde gelince onu salarım dedim.

Pencereleri kapadım, mamasını ve suyunu hazırladım. Çıktık.

Geceye doğru 22.00 gibi Malatya’dan döndük.

Alaska yoktu evde. Şaşırdım.

Yatak dolabının üstüne baktım, kanapelerin altına, pencereleri kontrol ettim, cam balkonu.

Misafir odasının penceresi yarım açıktı.

Oradan çıkıp gittiğini anladım.

Yaşadığımız daire birinci katta olduğu için pencereden ya da balkondan atlayabiliyor Alaska.

Diğer günlerde de dışarı çıkmasına müsade ediyorum.

Cam balkondan atlayıp gider, keyfince gezer, arada bir gelip miyavlar beni gördükten sonra kuyruğunu mutlu mutlu sallar, evde olduğumun farkında olarak güven içinde balkonun karşısındaki duvarın üstüne yayılıp uzanır.

Gelen geçeni seyre dalar, en büyük keyfi de bu.

Bir vaşak gibi – ki benziyor- kafasını uzatır, kulaklarını dik eder, kendisini sevmeye gelenlerin gözlerinin içine bakar.

Sadece başını ve çene altını sevdirir.

Başka da dokundurmaz kimseye kendisini.

Kucağa alınmayı sevmez yani anlayacağınız onun da Türkan Şoray kuralları var kendince.

Siz baş ve çenesinin dışında bir yerine dokundunuz mu ola ki sırtına, karnına, patilerine hemen elinizi hafifçe dişler, patileriyle sizi tırmalar ama bu canınızı acıtacak bir hamle değildir.

Sadece haddi aşmayın uyarısıdır.

Alaska acıktı mı, susadı mı, tuvaleti geldi mi, dışarı çıkmak ya da içeri girmek istedi mi miyavlayarak seslenir, açsa mamasını yer, susamışsa suyunu içer, tuvaleti gelmişse tuvaletini yapar.

Eğer dışardaysa kapıyı ya da salonun penceresini açarak Alaska’yı içeri alırım.

İlk gün miyavladığını duydum apartmanın dış kapısını açmak için çıktım.

Alaska kapı açılır açılmaz hemen ikinci kata doğru çıkmak için merdivenlere yöneldi.

 “Hayır Alaska.” dedim, “Zemindeyiz.” dönüp geldi.

Eski evim dükkan üstü olduğu için bir kat merdivenle çıkılıyordu, Alaska’nın aklı orada kalmış, sevdalı kedi.

Apartman toplantısında bir komşum “Hocam.” dedi

Burada bir kedi var, kapının önünde duruyor, bana bakıyor.

Vaşaka benziyor bir de.” dedi.

Güldüm “O Alaska.” dedim “Eğer sizi bakıyorsa Alaska’dır.

Kapıyı açmanızı bekliyor eve gelmek için.” 

Çocuklara karışmaz değil mi?” diye sordu biri.

Hayır, o insan değil ki karışsın!” dedim “Hem aşıları da tam.”

Aren de sormuştu bir kere, “Dayı Alaska’nın aşıları tam mı?” diye.

Tam.” dedim “Aren senin aşıların tam mı peki?” Aren güldü. 

“Aren, Alaska yabancı dil biliyor.” dedim.

Nasıl?” dedi. “Hav!”diyor dedim.

Aren yine güldü.

Yeni eve taşınalı iki ay oldu.

Eski evden 4 / 5 km ötedeyim.

Eski evle aramızda sokaklar var, caddeler, ana yollar.

İnsanlar var, koca koca apartmanlar, siteler…

Taksiler, otobüsler, şehir içi minibüsler…

Yeni evin ilk günü Alaska çıktı dışarı.

Etrafı kolaçan etti. Geldi. İkinci gün de aynı şekilde.

Eve döndü. Üçüncü gün de.

Artık her gün dışarı çıkmak için gelip beni çağırıyor ve dış kapıya ya da cam balkonun penceresine doğru gidiyordu.

Yeni arkadaşlar edindi.

Bir çocuk gibi koşturuyor, toprağın içinde debeleniyor, arada bana miyavlıyor, tekrar rahatına bakıyordu.

O gün de büyük ihtimalle biz evden çıktıktan sonra uyanmış beni evde göremediği için de açık bulduğu pencereden atlayıp dışarı çıkmış.

Rutin şikilde dolaşmış, tekrar eve girmek için dış kapının orada ya da balkonun karşısında miyavlayıp beni çağırmıştır.

Bunu birkaç defa tekrar etmiştir.

Beni bulamayınca da aramaya başlamştır.

Sahi sizi arayan kaç kişi var?

22.00 gibi geldim eve ama Alaska yok.

Hemen salonun penceresini açtım, dışarıda olduğu için.

Çünkü oradan içeriye girebiliyor.

Balkona çıktım bekledim ama Alaska’dan ses yok.

Evin etrafına baktım, yok. Beni bulamayınca küsmüş de olabilir.

Bazen bunu yapıyor, saklanıyor.

Alaska” diye seslenişime cevap vermiyor.

Neyse gece gelirse pencere açık girer içeri.

Ertesi gün yine yok. Öğle yine yok.

Akşam yine yok.

Arkadaşları ortaya çıktı ama Alaska yok.

Alt ve üst sokağı dolaştım.

Çünkü bu kadar uzun süre kendisini göstermeden duramazdı.

Hem dışarıda aç ve susuz kalır ama Alaska’dan iz yok.

30 saati buldu Alaska’nın yokluğu.

Endişe, korku ve hüzün sardı beni.

Dışarıda onu ararken ertesi günün akşamı, telefonum çaldı.

Eski evimin apartman yöneticisi Ümit Bey’di.

Hocam.” dedi “Alaska burada.”

“Nasıl olur?” dedim.

Valla gelmiş apartmanın bahçe duvarının üstüne yayılıp uzanmış.

Tülay hanımdan kedi maması aldım, verdim.

Şimdi onu yiyor.

Acıkmış susamış. Üstü başı toz içinde. Alaska’yı görünce hemen sizi aradım.” 

“Dünden beri kayıp.” dedim

Siz apartmanın dış kapısını açın, o içeri girsin.

Hemen gelip alıyorum.”

“Tamam ben yanında bekliyorum.” dedi. Gittik.

Alaska duvarın yanına park eden bir aracın üstüne çıkmış klasik tarzı ve tavrıyla etrafa bakıyordu.

Ümit Bey’de onu bekliyordu kenarda. Hemen arabadan inip “Alaska.” diye seslendim. Miyavladı ve bana gülümsedi inanın.

Kuyruğunu salladı.

Mahcup bir şekilde baktı da.

 Kendisini iyice bıraktı.

Tutup aldım. Ümit Bey’e teşekkür ettikten sonra Alaska’yı alıp eve geldim.

Bir güzel yıkayıp temizledim.

Karnını doyurdum.

Yatağımda şu an yüzü bana dönük uyuyor.

Alaska hiç bilmediği yolları nasıl bildi?

Gitmediği caddelerde nasıl istikameti benim olduğumu zannetiği ev oldu?

Aklım almıyor bunları.

Sorgulamıyorum da  ama sizi seven bir canlı varsa bu dünyada inanın engel diye bir şey de kalmıyor.

Sizi bulamayınca arayan kaç insan var?

Sizden haber alamayınca merak eden?

Sizin gittiğinizi düşünüp üzülen?

Olmadığınızı anlayınca panikleyen?

Sizi gerçekten seven ve bunun uğruna alışkanlıklarının sahilini terk etmeyi göze alan?

Yaşadığı yeri bir kalemde silen?

Bir kedisi olmalı insanın.

Adı da Alaska olmalı.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol