Zor günlerden geçiyoruz. Bir tarafta salgın süreciyle mücadele, diğer taraftan daha yeni yıl gelmeden zam yağmurunun ekonomiye ve vatandaşa olumsuz yansımaları…

İş dünyası ise, SGK ile mücadele etmeye çalışıyor.

Çünkü salgın ve deprem süreciyle ertelenen prim borçları birkaç aydır ekranlara borç olarak düşmeye başladı.

Herkes elindeki tahakkukları incelemeye, durumu çözmeye, kendince anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyor.

Kimi ödediği prim borçlarının hanesine borç olarak düşmeye başlamasına bir anlam vermezken, kimi de sistem üzerinden indirimin neden uygulanmadığını anlamaya çalışıyor.

Soluğu muhasebecilerinde alan küçük ve orta ölçekli şirket yetkilileri, muhasebecilerinden de tatmin edici cevapları alamıyor.

Çünkü onlar da en az şirket yetkilileri kadar şaşkın ve çaresizler.

Her gün kurumun kapılarında olan muhasebeciler, kurumdaki çalışan yetersizliği nedeniyle, işlemlerini yerine getirmekte zorlanıyorlar.

Salgın nedeniyle kuruma belirli sayıda vatandaş alınması da işlemlerin ağır aksak ilerlemesine neden oluyor.

Elinde ödediği dekontlar olmasına rağmen, sistemde prim borcu olduğunu görenleri haliyle sakinleştirmek mümkün olmuyor.

Yapılandırdığı borçların sisteme ödenmemiş borç olarak düşmesi, şu zorlu ve sıkıntılı süreçte vatandaşı çileden çıkarıyor…

Kuruma gidip durumu öğreneyim girişimi de sonuçsuz kalıyor.

Zira kurum, pandemi sürecinden dolayı esnek çalışma sistemine geçtiği için, vatandaş sorumlu bulmakta zaman zaman zorlanıyor.

Gittiğim birçok yerde “Bu konuyu neden dile getirmiyorsunuz Sedat Bey” haykırışlarıyla karşılaşmak haliyle bizi de düşündürüp üzüyor.

Kurumun sıkıntıyı bildiği halde, kamuoyunu bilgilendirme anlamında bu konuda herhangi bir açıklama yapma gereği duymaması da oldukça düşündürücü…

Elazığ SGK İl Müdürü Ayhan Tuncer bu anlamda oldukça yapıcı ve iyi niyetli bir yöneticiydi.

Elinden gelen gayreti her daim gösteriyordu.

Esat Ceylan’dan her yönüyle farklıydı.

Hasta yatağında bile telefon aracılığıyla sıkıntıları çözmeye çalışıyordu.

Birlikte bu konuyu kendisiyle birçok kez görüşmüştük.

Ama kurumu düzeltmeye Tuncer'in ömrü vefa etmedi.

Onun vefatı taraflı tarafsız herkesi derin bir üzüntüye boğdu.

Şimdi ne olacak sorusunu sormadan edemiyor insan.

Sorun büyük ve oldukça önemli; kısa vadede de pek çözüleceğe benzemiyor.

İş dünyası zaten zor günler geçiriyor.

Bir de üstüne kurumun bu ihmali ve vurdumduymazlığı, bu kadarına da pes dedirtecek türden…

Bazı kurum çalışanlarının tutumları ise, ayrı bir yazının konusu olmaya aday...

Kendini fasulye gibi nimetten sayma hastalığının devam ediyor olduğunu görmek, ciddi bir hayal kırıklığı oluşturuyor insanda…

Bir an evvel bu durumun netliğe kavuşturularak çözülmesi gerekiyor.

Umarım bu yazı maksadına ulaşır ve atılması gereken adımlar atılır.

Aksi halde sıkıntılı bir sürecin yaşanacağını kestirmek güç değil...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol