Geçenlerde bir yazar büyüğümüz savcılarla ilgili bir yazı kaleme aldı. Yazıda bir tv dizisinde savcıya 'savci' diye hitap edildiği, bir film de olsa, kimsenin bir ülkenin cumhuriyet savcısına bu şekilde hitap etmeye hakkının olmadığı belirtiliyordu.

Dahası da vardı yazıda. Bir savcı kahveye gidip halkla oturamaz, onlarla pișpirik oynayamaz, yarı çıplak bir biçimde spor yapıp bunu kendi sosyal medya hesabından paylaşamaz, kimselerle tartıșamaz, diye de devam ediyordu yazı...

Savcı gökten zembille inmedi ya! Bu ülkede ünvanlara verilen bu lüzumsuz hassasiyete anlam vermenin imkanı yok.

Geçtiğimiz günlerde bir savcı kendi sosyal medya hesabından, spor yaptığı görüntüleri paylaşmıș ve sonrasında görevden alınmıștı.

Yazıda bu savcının yaptığı paylaşımlardan da bahsediliyor ve savcı, şiddetli eleştirilerden nasibini fazlasıyla alıyordu.

Neresinden tutarsanız tutun, elinizde kalacak bir durum bu.

İzahı, mantıklı bir temeli olmayan tuhaf bir karar bu.

Ülkede bu karara hak veren büyük bir kesimin olması daha da tuhaf...

Savcı kahveye gidemez, çay ocağında oturamaz, maç seyredemez, spor yapamaz, içki içemez, herkesin bulunduğu yere giremez...

Iyi de neden, diye sormak istiyor insan? Bu nasıl bir zihniyettir anlamak mümkün değil.

Sonra da batıdaki mesleki tevazuyu kendimize örnek gösteriyoruz.

Yok Merkel bir avm'de kuyruğa girip sırasını beklemiş, falan başbakan bisikletle ișe gitmiş, filan bakan toplu taşıma aracını ya da metroyu kullanıp ayakta seyahat etmiş...

vs Bu sebeple bu örneklere bizim ülkemizde hiçbir zaman rastlayamıyoruz, rastlayamayacağız da...

Meslekler arasındaki uçurumları biz oluşturuyoruz. Bu yüzden makam araçlarımız tonla.

Bu sebeple ünvan sahiplerimiz halktan kopuk ve uzaklar.

Bu sebeple bir vekil, etrafında korumaları ve makam aracı olmadan halkın bulunduğu yere gidip oturamıyor...

Sonra da bu şehrin vekilleri halkla arasına mesafe koyuyor yakarıșlarıyla sosyal medyada klavye kahramanlığı yapıyoruz.

Ve bir savcı, polisin radarına girdiğinde de savcının gösterdiği reaksiyona, edeceği küfre ve yapacağı hakarete hak verip, polisi hadsizlikle suçluyor, onu yerden yere vuruyoruz.

İçimizde büyüttüğümüz ve tepemizde bir ömür boyu taşıdığımız zübükleri yere indirip onlara sıradan insan vasfı yükleyemiyoruz.

Ye kürküm ye, devrinin en azılı zihniyetiyle kendimize yeni baș'lar, yeni kahramanlar yaratıyoruz Ve bu kahramanları içimizde palazlandırıp devasa bir ejderhaya dönüștürüyoruz.

Hatta' kul olma' derecesine vardırıyoruz iși...

Onların muridi olmaktan, onlarla ortak bir bağımızın olmasıyla da gurur duyuyoruz.

Dost sohbetlerinde bunu övünerek anlatırken de ağzımızın suyu akıyor...

Ünvanlara yüklediğimiz bu anlamsız ve lüzumsuz mana bizi bu hale getirdi.

Aslolan insan olmaktır.

Değer statüye değil, kişinin kendine olmalıdır.

Biz bunu beceremiyoruz iște.

Esas mesele de bu...

Her insan bir değerdir.

Bu değere anlam katacak olan da yalnızca kişinin kendisidir.

Unutma ki, kendi çaban ve gayretin belirler bunu. İnsanlarla arana mesafeler koyar, toplumsal tabakalar olușturursan, bir ömür boyu o tabakanın ezik karakteri olarak kalırsın.

Bu gerçeğin farkına varmamız gerekirken, kraldan çok kralcılığı kendimize şiar ediniyoruz.

Bi bitmediniz diyesi geliyor insanın...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol