Yaş ilerledikçe beden ve ruh zamanla beraber olgunlaşmaya başladıkça geçmişte saklı kalan güzel günlerin anlamı da bir o kadar değerlenmeye başlanıyor.

Bayramları bayram yapan aslında çocuklardır, bizleri de hüzünlendiren çocukluğumuzun gizlendiği o eski bayramlardır.

Bir daha geri gelemeyecek o günler çünkü zaman, geriye dönüp bakmaz hiçbir vakit.

Önüne kattığı her ne var ise onu da kendisiyle birlikte sürükleyip götürür, geriye ise “anı” diye bıraktı bazı derin bazı yüzeysel yaralar kalır.

Bayramlarda aranılan aslında çocukluktur ve onunla beraber kaybolan başka güzellikler.

Bizim çocukluğumuzun en güzel yanı ise alınan bayramlıklarla beraber sabahı geç olan gecelerdi heyecandan dolayı.

O güzellikleri de genelde babam getirip konduruverirdi yastığımızın başucuma.

Ondan sonra bayramlar eskisi gibi olmadı hiçbir vakit. Ne beklenen bayram sabahlarına eşlik eden heyecanım kaldı ne de yenilen şekerlerin, tatlıların, yemeklerin o tadı. 

Yaşın kaç olduğu önemli değildir.

Bayram sabahında elini öpeceğiniz bir babanız yoksa eğer yetimliğiniz gelip konuverir yüreğinizin çocuk kalan yerine. İşte orada bıraktığınız çocuklukla bezenmiş bayramlar hatıra gelince hüzün eşlik eder insana.

Babamın bir bahar günü göç eylediği gün hazana dönmüştü hayat.

Tüm renkler solmuş, yitip gitmişti onunla beraber.

Çiçekler kurumuştu, kuşlar ötmez olmuştu artık.

Yaşlar gözlerden hesapsızca dökülüveriyordu...

Hayatınıza güzel dokunuşlar yapan her kim ise yokluğunda anlarsınız onun sizin için kıymetini.

O yüzden küçük şeylerle birbirinize kızıp küseceğinize o küçük sebepleri mutluluğa giden birer anahtara dönüştürün.

Bugün edebi hayata göç etmesinin üzerinden on iki yıl geçmiş.

Zamana hüküm geçmediği için nasıl geçtiğini anlamıyor insan.

Geçen her gün, her hafta, her ay , her yıl yürekteki yarayı iyileştirmez aslında.

Sadece o yaraya incenden bir kabuk bağlatır her an kanamayı bekleyen.

Bazen zihinde saklı güzel bir anıyla, bazen çalınan bir türkünün sözleriyle, bazen bir bayram sabahının hüznüyle gelip hatırlatır kendini o yetimlik denilen yara. 

Yaşınızın kaç olduğu pek önemli değildir.

Babanızı kaybettiğinizde her zaman çocuksunuzdur yüreğinize bastırdığınız o bayramlıklarla...

Bir kız çocuğunun ilk sevdasıdır, bir erkek çocuğunun ilk kahramanıdır.

Kimimiz ilk sevdamızı yitiririz, kimimiz ilk kahramanımızı.

Ömrümüz boyunca aradığımız sıcaklık odur aslında. 

Bugün elini öpebildiğimiz bir anneniz ve babanız var ise bunun kıymetini bilelim çünkü sonrasında çok geç olabilir. 

Bu tarz burukluklar hep güzel ve önemli günlerde gelip kapınızı çalar.

Kendini öyle bir hatırlatır ki herkesin kahkaha attığı bir anda durgunlaşırtırır insanı.

Kimi zaman gülümseterek kimi zaman hüzünlendirerek dokunur yüreğinizin en hassas yerine ama her dokunuşuna eşlik eden gözyaşı vardır.

Klasik bir sözdür;

“Baba bir çınar ağacı gibidir. Meyvesi olmasa bile onun gölgesi yeter.”

Bugün onun gölgesinin altında dinlenebiliyorsanız bunun kıymetini bilin. Eğer o çınar kurur ise hüznün güneşi yüreğinizi kavurur. 

Özlem ve hasretle yâd ediyorum...

Zaman yokluğunu sadece gizlemeye çalışır ama hiçbir zaman unutturamaz BABAM!!!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol