Platon’a göre iki (2) tür bilgi vardır. “Doxa” ve “Episteme”. Doxa, yanılsamalı bilgidir ya yanlış ya da yanlış aktarılan bilgi, yani doğruluğu şüpheli olan bilgidir. Episteme ise doğru, doğruluğundan şüphe edilmeyen kesin bilgidir.

Tarih boyunca bilgi, kendisini analiz edecek, eleştirecek ve yorumlayacak düşünceleri gelecek içinde hem siyasi hem politik hem de kültürel oluşumda bekleyiştedir. Karl Marx: Siyaset ve politik olan bilginin ve bilgimizin insani- ve insani olmayan bir tanımında gelecekçi vizyonunu şöyle dile getirmiştir: “Bilgi, zihnimizin bedenleşmesi ve bedenimizin de beyinleşmesidir.” Zihnimizin bedenleşmesi, bilgiyi siyasal ya da politik nedenlerle elde etmeye çalışmak iken bedenin beyinleşmesi ise bilginin mideyi veya cüzdana sığdırılan bilginin ideolojik ucuzlatım sermayesine dönüştürülmesi denilebilir. Yirminci yüzyılın en etkili Fransız filozoflarından olan Gilles Deleuze, bir bilgiyi öğrenmiş olduğumuzda bile insanın hiçbir şey söylememe hakkını kutsayarak ‘susmanın güzelliğini’ şöyle ifade eder: “Hiçbir şey söylememe hakkı ne büyük nimettir. Çünkü o zaman nadir olanı; yani gerçekten söylenmeye değer olanı yakalama şansımız doğar.”

Bilgi, bilişsel olarak kendi irademizin yerine getiriyormuş gibi görünen bir lamba ya da aydınlanma yararımıza olabilir mi? Bir bilginin öğrenilmesi ve onun değerlendirilmesi bilginin sadece ancak kendisiyle olabilir. Elde edilen bilginin kesin değerlendirilmesi yapılmadığı takdirde de bildiğiniz ile bilmediğiniz arasındaki farkı da bilemeyiz, bu ise aslında hiçbir şey bilmememizle aynı şeydir. Ki, Deleuze’nin yazının başında bir bilgi hakkında bütün söylenenler ve çıkarsamalar yapıldıktan sonra “söylememe” hakkının şans çıkarsamasını yapabiliriz. Yine Deleuzeci bir ifadeyle bilgi yaşam ve ölümün birbirine yakınlığı olarak kabul edilebilir. Bu yakınlık insanın bedenin beyinleşmesi bağlamında mekaniktir, Eric Fromm’un “makineleşen” insan perspektifinden bakıldığında bilgide faydacı bir yaklaşımın olmadığını görürüz.

Herhangi bir konu (bilgi) hakkında aklımızdan geçen ilk fikir, aslında sadece bir fikir olma ihtimalidir. Çünkü bazı bilgilerin aktarımında ve çıkarım olasılık bağlamında rasyonalitesi olabilir mi? Bilgiyi olasılıklar arasında rasyonalize ederken öncesinde tahrif edip etmediğimiz üzerine düşünmek gerekir ve onun üzerine yapılan tüm çıkarsamalar sonucunda ancak nadir olanı, yani söylenmeye değer olanı fark edebilir ve yakalayabiliriz. Bu ise söylememe hakkı bağlamında büyük şansımızdır. Bilgiyi rasyonalize ederken etkisinin düşmesine neden olan temel unsurlardan biri kendi egomuza yenik düşürmemiz olarak tanımlanabilir. Çünkü bir bilgi öğrenimini toplumsal empati yeteneğine mahkûm ederek onu kötürüme uğratmanın yanılsaması rasyonel olduğumuzu düşündüğümüz kendi akıl yolumuz yani mantığımızdır. Bilgiyi aktarışımız, onu arayışımız toplumun günlük hayatın içindeki akışta gözlemleyemediği ve farkına varamadığı ayrıntıları söylemin zamanına uygun güncellikte yorumlayabilmek ve eleştirmektir. Oysa bizim toplum olarak kültürel kimlik yapımız bir bilgiyi kendi ideolojimize göre formatlayarak bilginin kendini bir şark kurnazlığı kılıfında, işini bilen, görsel olarak ilgi çeken, alkışlanan, pohpohlanan, merakları üstüne çeken, arzu nesnesinin arz talebini oluşturan, beğenilen, üstünlük kuran, altta kalanı ezip üsttekine dalkavukluk yapan, bir bilgiyi aktarmada yalan ile gerçeği gerektiği zaman ters yüz eden bir kültürel kişilik halini alması bilginin insani olan yönünü değerler aşınmasına uğratmak alışkanlık haline geldiği de söylenebilir. Bilgi, kendi ego gücümüze, dışardan başkasından- başkasının gözündeki konumundan alır, insani olan bilgi yalnızlığı severken, insani olmayan bilgi kalabalığı ve alkışları sever. Çünkü yalnızlık ürkünç gelir, güvenli mekân yaratır kendine ne kadar kalabalık ne kadar övgü ne kadar alkış varsa o kadar kendimize bilginin güvenlik çemberini oluşturmak isteriz. Bilgi, sadece kendi belirleyicilerinden, yani kendi sınırlarını çizerek pratik uygulayıcı için bir yemdir. Marx’ın ifade ettiği gibi: Bilgi, insani olmayan yönüyle ötekinin cesaretini kırmanın yansıtıcısına dönüştürülendir. Size bir bilgi aktarılırken “ne demek istediğimi anlıyor musun?” diye soru soranlara karşı dikkatli olmamız gerektiğini Jacques Lacan’ın uyarısıyla yazıya nokta koymak gerekirse: Size, “Anladığını söyleyenlere karşı her zaman dikkatli ol.” Çünkü her zaman sizi gitmeniz gereken yerden başka bir yere göndermek içindir. Bilgiyle kim(ler)in sırtına basarak yükseliyor MEDENİYET-SİYASET ve POLİTİKA acaba!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol