İnsanların cümleleri onların kimlikleridir. Karakterlerini ortaya koyar her zaman kullandıkları sözcükler ve bundan önemlisi de onlara yükledikleri anlamlar da cümlelerinin içerisinde farklılaşır. Dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan olaylara verilen tepkiler insanî duygularının hâlâ taşınıp taşınmadığını gösterir. Muhakkak ki yaradanın merhameti yaradılanın da hamurunda vardır. Kimileri onu çok uzun zaman önce yitirip üzerine toprak atsa da.

İnsanlar artık ölümlere dahi vicdanî bir anlamdan ziyade onu ilgilendiren ya da ilgilendirmeyen yönüyle tepki verir oldu. Nice ölümler de siyasi tartışmalara kurban edilip ölen kişinin ruhuna eza vermiştir. Bana dokunmayana yılan bin yaşasın mantığı hüküm sürmekte..!

Uzaklara gitmeye de gerek yok!
Ettafınız bakabilirsiniz hatta daha ileri gidersem aynaya bakıp kendinize de sorabilirsiniz!
Okuduğunuz ya da izlediğiniz haberlerde ölen kişinin dinine, diline, ırkına, memleketine göre yorum yapıyor musunuz, yapmıyor musunuz?
Ölümün vehametini kişinin doğduğu topraklar belirler oldu. Ölen bir Suriyeli, Afgan, Iraklı, İranlı, Filistinli olduğu zaman verilen tepkiler çok farklı ve sanki sıradanlaşmış bir eylem gibi. Daha geniş anlamıyla müslümanların öldürülmesi , çocuklar ve kadınlar da dahil olmak üzere, sıradanlaşmış bir biçimde vicdanlarda yankı dahi uyandırmadan yok olup gidiyor bir su buharı misali.

Ölen bir çocuksa eğer bu yeryüzünde yaşamanın bir anlamı var mı?
O küçücük bedene kıyabilen birinin bir vicdan taşıdığını söylemek mümkün mü?
Hiçbir ideoloji bir insanın canından daha kıymetli olamaz! Üzerinde çocukların oynamadığı bir toprak parçasının bir önemi yoktur. Onlar ki toprağa dikilen birer fidan misali dünyayı zamanla güzelleştirecek olan en güzel çiçeklerdir.

Yaratılan her canlı kıymetlidir rabbimin katında bunu öncelikle bilmemiz lazım ancak şu var ki bazen bir hayvanın ölümü insanın ölümünden daha çok konuşuluyor. Nesli tükenmekte olan bazı hayvanlar için gösterdiğimiz tepkiyi nesli tükenmekte olan insanlığımız için de gösterebilsek keşke.

Denk geldiğim bir videoda Suriyeli bir lise öğrencisi ve etrafında koca koca insanlar kadınlı erkekli dizilmiş çocuğa ve etrafındakilere uzatılan mikrofona konuşuyorlar. Etrafındakilerin cümlelerinde hep bir nefret ve ırkçılık kokusu var. Kurulan cümleler bir cümle niteliği bile taşımıyor. Çünkü bir fikri olmayanların cümlelerinin de içi boş olur, başkalarının cümleleriyle bir şeyler anlatmaya çalırlar. Bu tarz insanların da kukladan farkı yoktur.
“Defol”
“Ne işin var burada?”
“Gidip savaşın!”,
“Burada namussuzluk yapıyorsunuz.”
gibi cümleler, hatta hakarete varacak derecede ağır cümleler... Ve bu cümlelerin hamurunda ön yargı ve nefretten başka bir şey yoktu. Gittiği okulda sınıfının en başarılı öğrencisi olan çocuk ise yapılan ırkçılıktan dolayı okulu bırakıp dışarıdan okumaya başlamak zorunda kalmış. İnanın konuştuğu Türkçe etrafındaki kalabalığınkinden daha düzgün ve güzeldi. Ancak etrafındakilerin dikenli tellerden örülü cümleleri vicdan taşıyan her yüreği kanatmıştır mutlaka. En sonunda çocuğa sorulan bir soruya verilen cevap ise anlayanlar için bir tokat gibiydi!!!
Sen kimsin kim?
“Ben bir insanım!!!”


 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol