On binlerce can, her yer kan ve enkaz. 

Hangi birisine yanalım!

Bir değil, on değil, yirmi değil!

Analar öyle pat diye doğurmuyor bu canları, babalar öyle bir haftada büyütmüyor civanları.

Lakin deprem bu, ne ona bakıyor ne buna!Sallayıp yıkıp gidiyor; ah’latıp, ağlatıp…

Biz Türkiye’yiz; Türk’ü  Kürt’ü, Alevi’si Sünni’si,  kuzeyi güneyiyle…

Siz bizi ayrı mı gördünüz, farklı mı zannettiniz? 

Söz konusu afet olursa  herkes  tek yürek olur.

Siz bizi yıkılır mı bildiniz?

Bu can kayıplarına bir şekilde sebep olanın aşı zehir olsun, gözyaşı gani.

Malzemeden çalma  fikriyle hareket edenin, yıkılan evlerin enkazında  suçu olduğu halde hiçbir şey olmamış gibi volta atanın, yıkılan her bir binanın yapımında para alıp rüşvet zokasına ağız uzatanın, insana tuzak kuranın, arkadan vuranın, hainliği marifet bilenin, ihaneti rütbe sayanın, cana kıyanın, masuma kastedenin Allah mekanını – onlar yaşarken dahi – cehennem eylesin.

Anaları ağlatanın, babaları kahredenin, kadınları kocasız, kocaları kadınsız, çocukları anasız babasız bırakanların… 

80 milyonu enkaza koyanın, bu ülkeyi doğudan batıya, kuzeyden güneye yasa bürüyenlerin ezcümle topunun Allah belasını versin.

Ülkesinin ekmeğini yer, suyunu içer, havasını teneffüs eder sonra da kalkıp ihanet eder.

Siz ihanet edeni sadece dağda aramayın aramızda da arayın.

Hangi kitap da bu var?

Hangi ülkede bu olabilir?

Hiçbir şey yapmamış gibi toplumun içine çıkar!

Bu toplumu kör sağır ve sersem mi bilir?

On binlerce can, her yerde feryat figan.

Hangi birisine yan?

Bir değil, on değil, yirmi değil!

Siz sanırsınız ki Hak tarafsızdır bu mücadelede! İmkanı var mı?

Siz zannedersiniz ki kötünün kötülüğü payidar kalır, asla!

Yusuf dipsiz kuyudaydı ama Rabbi yüreğindeydi

. Musa, Firavun’un karşısında tek değildi, rabbi yanındaydı.

İbrahim ateşteydi ama rabbi güldeydi.

Katbekat üstün orduları yendi bir avuç Müslüman.

Hepsi Hamza yürekli, Muhammed terbiyeli, Ömer adaletliydi. Gerisi lanetliydi.

Bu depremde de duaya sarıldı dudaklar, Allah’a sığındı kalpler.

Geceyi örten karanlık güneşle dağılır, sis perdeleri elbet aralanır.

Vakti geldiğinde elbet yaralar dağlanır.

Kendi göbek bağını elbet acısı büyük olan kendisi keser.

Dibe vurduğumuz yerden tekrar ayağa kalkarız.

Zerre şüphem yok. 

Bu depremde halkın yaptığı her yardım, ettiği her güzellik, gösterdiği her çaba  kurtuluş savaşı mücadelesi gibi değil mi?

Sabrın da bir noktaya kadar haddi var, “Hadi oradan!” diyeceğiz bir gün elbet! İşte o   gün görecekler ebabillerin filleri nasıl yendiğini, bir fiskeyle nasıl da dev gibi ordulara galip geldiğini.

Siz bizi güçsüz mü bildiniz?

Acımız kadar büyük ve sabırlıyız.

Söz konusu vatan olursa, millet olursa, can olursa gözümüzün gördüğü hiçbir şeyden korkmadığımızı dost düşman iyi bilsin.

Bu coğrafya; mazlumların, masumların, pirupakların coğrafyası.

Kader der, nasip der, Allah ‘ tan geldi der.

Ama unutmaz kara günde yanında olanı, el uzatanı, kapı açanı. 

Unutmaz da çalanı, yıkanı…

Gözünü kan bürüyenin, sözünü bu vakitte gülücükle süsleyenin, enkaz halinde canlarımız varken görmezden gelip keyif çatanın, insan kanıyla yıkananın, gözyaşı ile mesut olanın, uykusuna rahatça dalanın, kolonu kesip onca cana bulaşanın, yoksulun sırtına binenin Allah belasını versin.

Değil mi ki yürek sarılır elbet, toplu atar yürekler illa.

Düşman da tahmin edilir amenna  lakin içten gelen dost görünümlü düşmanın affedilir tarafı yok; hoş görülür yanı, kabul edilir mantığı. 

Biz Türkiye’yiz; Türk’ü Kürt’ü, Alevi’si Sünni’si, kuzeyi güneyiyle.

On binlerce cana Fatiha okuruz tek bir ağızla. Yaramızı sararız ama bu yarayı açanı da unutmayız.


Başımız sağolsun.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol