Dünkü yazımda 2 buçuk yıl önce yıkılan ancak bu güne kadar yerine bir tuğla dahi konulmayan Esentepe İlkokulu ile ilgili konuyu gündeme taşımış yazının başlığına da “Bu Ayıp Kimin?” diye sormuştum.

Sadece sormakla kalmamış Esentepe Mahallesinin önemine dikkat çekerken de o mahalle sakinlerinin eğitim ve okumaya ne kadar önem verdiklerinin altını çizerek hiçbir mahallede olmayan birlik ve beraberlik ruhundan bahisle devlete yük olmadan kendi diş ve tırnaklarından keserek okulu sobalı sistemden kaloriferli sisteme elbirliğiyle nasıl geçirdiklerini aktarmıştım.

Bütün bu aktarımların ardından da Elazığ Valisi Sayın Dr. Ömer Toraman’a hatırlatmada bulunarak yaşanan bu ayıbı devletin tepe noktasındaki şehir yöneticisi olarak kendilerinin çözmesi gerektiğini işaret etmiştim.

Peki, neden bu ayıbın ortadan kalkması için Sayın Valimizi aksiyon almaya davet ettim; söyleyeyim.

Sayın Vali şu ana kadar ilimizde görev yapan valilerimiz içerisinde bürokrasiyi bilen, devlet işleyişine hakim, kurumların, özellikle de eğitim kurumlarının önem ve ehemmiyetini bile 2 veya üç valimizden biri.

Dolayısıyla Sayın Valinin inisiyatif alarak Milli Eğitim Bakanı Sayın Mahmut Özer tarafından geçtiğimiz haftalarda çıkartılan yaklaşık bir Katrilyonluk bütçenin bir kısmını Esentepe Mahallesinin yıkılan okulu için kullandırması gerekmektedir.

Normalde yıkılan okulların yerine yenilerinin yapılmasını İl Milli Eğitim Müdürlüğünün planlaması lazım.

Ancak kimse kusura bakmasın ama kerameti kendinden menkul bir kurumun böyle bir planlama yapabileceğini düşünmediğim için Sayın Valimizi elini taşın altına koymaya çağırdım haddim olmayarak.

Böyle bir planlama yetenekleri olmuş olsaydı zaten 2 buçuk yılda bu okul çoktan bitirilmiş ve eğitime başlanmıştı.

Onun için bu kurumla alakalı beklenti içerisinde olmak havanda su dövmekten başka bir şey değildir kanaatindeyim.

Yazıyı okuduklarında eminim ki yine içerlenecekler, “Bu adam kerameti kendinden menkul diyerek yine ne zırvalamış” diyecekler.

Hiç önemli değil, ne derlerse desinler onların zırvalama dediklerine biz şehrin acı gerçekleri olarak bakıyoruz.

Zira zaten kerametleri kendilerinden menkul olmasaydı kurum olarak, yıllardan beridir göçebe hayatı yaşamazlardı.

Hani biz hep deriz ya aslan yattığı yerden bellidir diye.

Milli Eğitim İl Müdürlüğünün yattığı yere, pardon hizmet verdikleri yere bakılırsa ne demek istediğim anlaşılır.

Türkiye’nin kadim bir eğitim kültürüne sahip olan Elazığ gibi bir şehirde Milli Eğitim İl Müdürlüğünü insanlar navigasyon aracılığıyla ancak bulabiliyorlarsa sanırım diyecek pek de bir şey yoktur.

81 Vilayetin içerisinde Milli Eğitim Hizmet Binası olmayan, olmadığı gibi de koskoca şehir maarifini konuşlandıkları bir okul pansiyonunda yöneten bir kurumdan nasıl böyle bir talepte bulunulur ki…

“Siz 2 buçuk yıl önce yıktığınız bu okulu neden yapmıyorsunuz?” diye sorduğunuzda size demezler mi; “Kardeşim kelin merhemi olsa kendi başına sürer.”

Öyle bir kabiliyetimiz olsa önce kendi yıktığımız hizmet binamızı yaparız da şu mahalle aralarındaki göçebe hayatından kurtuluruz.

Onun için bu ayıbın ortadan kalkması adına Sayın Valimizin aksiyon alması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu ayıp şöyle böyle bir ayıp değil çünkü.

Şehir adına ayıp,

Eğitim adına ayıp,

Devlet adına ayıp,

Kurumlar adına ayıp,

Geleceğimizin teminatı çocuklarımız adına ayıp,

Her şey bir tarafa geçmişten tevarüs eden kadim bir eğitim geleneğimize ayıp.

Ama her şeyden önce de Esentepe Mahallesi sakinlerine ayıp.

Peki bu ayıp kimin mi?..

Hepimizin dostlar, hepimizin.

İl Milli Eğitim müdürlüğü başta olmak üzere, İl Vilayet Makamının, bu ilde faaliyet gösteren Sivil Toplum Örgütlerinin, Eğitim Sendikalarının tümünün, bu ilde politika yapan en küçüğünden en büyüğüne siyasi parti İl Başkanları ve tüm kademe yöneticilerinin, muhalefetinden iktidarına kelli felli 5 milletvekilinin, siyasilerle yaptıkları toplantılarda kendilerini allandırıp pullandırıp bilmem kaç STK adına çatı görevi yaptıklarını iddia eden, Elazığ STK Platformunun, kurulduğu gün itibariyle şehirde büyük bir heyecan dalgasına sebep olan benim de içerisinde bulunduğum Şehir Meclisinin, yasal bir çok yaptırımlara sahip ve şehrin bütün sorunlarına kulak kabartması gereken Kent Konseyinin…

Ve de kimin biliyor musunuz?

Yeri geldiği zaman mangalda kül bırakmayıp alakasız konularda bile ahkâm keserek 4 kitabı bir kitaba sığdırma beceri ve kabiliyetine sahip bu şehrin yazılı ve görsel basınınındır bu ayıp.

Yani bizim; gazeteciler olarak bizim ayıbımızdır bu.

Dolayısıyla bu kadar paydaşı olan bir ayıp da bu şehre yeter.

Sayın Valimizin bu ayıbı üzerimizden kaldıracağına inanıyor, problem çözülünceye kadar konuyu gündemden düşürmeyeceğimizi kulağının üstüne yatan herkese buradan salık veriyorum.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol