Dokunmayı unuttuk, kalbe ve beyne...

Telefonumuza dokunduğumuz kadar bir gencin kalbine dokunamıyoruz artık, onun aklına giremiyoruz.

Bu yüzden dokunmatik gençlik dramatik bir nesle dönüştü.

Bu eser hepimizin, tebrikler...

Etkileşimli tahtalarımız oldu ama öğrencilerimizi bir türlü hakkıyla; iyiye, güzele, olumluya etkilemeyi beceremedik.

Bizim etkileyemediğimiz çocuklarımızı ne yazık ki uyuşturucu tacirleri ve terör örgütleri etkileyerek saflarına çektiler.

Ne kadar da saf ve aciziz farkında mısınız?

Yapamadığımızı yapıyorlar, edemediğimizi ediyorlar.

Boş bırakırsanız eğer, zararlı addettiğimiz her şey ama her şey elbette bir su gibi boş bulduğu her yeri dolduracaktır.

Boşluk bizim boşluğumuzdur, hoşluk onların hoşluğudur.

Kızmayın bana sakın, akın var kötülüğe.

Nazım'a çağrışım yaparak dünyanın sonu yakın! İsterseniz bunları söyledim diye beni de yakın! Testlerimiz oldu ve bu testlerde çocuklarımız sıfır hata yapsın diye onları kurstan kursa, özel dersten özel derse yolladık ama insanlık testinde ne yazık ki başarısız olduk.

Para verdik tonlarca ama parayla iyi insan ve vatandaş olmayı satın alamadık.

Hatalıyız efendiler, bal gibi de hatalıyız, bariz hatalıyız.

Çiçekleri fotoğraflardan öğrettik çocuklarımıza.

Onları, götürüp de bir çiçek bahçesine çiçekleri koklamalarına, temaşa etmelerine olanak sağlamadık.

En güzel çiçek fotoğrafı dahi sahi bir çiçeğin kokusunu veremez.

Bunu bir türlü anlayamadık.

Ülke sevgisini aşılayamadık bir türlü, bu ülkenin ne badireler atlattığını ne kahramanlıklar sonucu bizlere miras kalıp yarınlara emanet olduğunu bir türlü idrak ettiremedik.

Derslerde Çanakkale'yi anlatacağımıza öğrencilerimize Çanakkale'yi, Sarıkamış'ı vb. yerleri gezdirip göstersek daha iyi olurdu.

Nusrat mayın gemisi jilet yapımı için hurdaya ayrılmıştı bu ülkede!

Yine de onun yerine getirdiği vazifeyi gerçek manada idrak eden kalp ve akıllar olduğu için onu jilet olmaktan kurtarıp restore ederek insanımızın ziyaretine ve tarihi öneminin farkına varmasına vesile olmuşlardır.

Yapabiliriz bunları yeter ki idrak edebilelim.

Bu ziyaretleri son yıllarda yapmaya başladık ama sanırım geç kaldık. Japonlar okula yeni başlayan her çocuğu derslerle boğacağına, klişe şarkılarla meşgul edeceğine, yarış atı gibi koşturacağına çocukların ellerinden tutup atom bombalarının düştükleri yerlere götürürler önce. Sonra da gelişmişliklerinin mekanları olan laboratuvarlara ve fabrikalara götürüp şu mesajı verirler: Eğer çalışmazsanız gelişip güçlü bir devlet olmazsınız, işte atom bombasının düştüğü yerler ve ölen yüz binler...

Resim dersinde istediğimiz resmi çizmelerini istedik bizim kağıdımız ve boyalarımızla.

Onların hayalleri bizim hayallerimiz değildir, bunu anlayamadık.

Onların çizimleri bizim çizimlerimiz değildir.

Yerle bir ettik onların hayallerini, kırdık umutlarını.

Müzik dersinde istediğimiz şarkıyı söylemelerini istedik bizim sevdiğimiz şarkıyı ve istediğimiz makamda.

Oysa onların tarzını hiç düşünmedik.

Melodilerini dinlemedik, seslerini duyamadık.

Bizim isteyip de yapamadığımız bir spor dalına onları yönlendirdik.

Onların isteyip de başarılı olacağı dalı yok saydık.

Bu yüzden ulusal yarışmalarda 80 milyon olmamıza rağmen başarılı sporcular yetiştiremedik.

Kitapları seyretmelerine müsaade ettik çocuklarımızın; televizyonu, bilgisayarı okuyan (?) kitapları seyreden çocuklar yarattık el birliğiyle.

Bu eser bizim eserimiz, d-övünelim arkadaşlar! Yazmayı unuttuk; dilimizin o eşsiz tadını alamayan çocuklar yetiştiriyoruz, yazamayan çocuk düşünemeyen çocuktur.

Farkını ortaya koyamayan, sıradanlıktan kurtulamayan...

Yazdıklarını belki de küçümsedik, belki de bu yüzden kırdılar kalemlerini.

Yazdıklarını belki de alaya aldık, bu yüzden yırttılar sayfalarını belki de.

Körelttik bir bıçak gibi onları, paslanmalarına sebep olduk.

Suçluyuz işte kıvırmayın dansöz gibi, kem küm etmeyin.

Kendisini ifade edemeyen bir nesle imza attık; evde anne babaları, okulda da öğretmenleri olarak bizler.

Sus ses çocuksun, aklın ermez, karış kadar boyunla konuşma, ukala, budala vb. her türlü susturucu ve bir o kadar da güvensizliğe itici silahlarla onların kendilerine olan güvenini katlettik.

Sevmeyi bilmeyen çocuklar yetiştirdik, börtü böceği, dalı çiçeği ve en mühimi insanı...

Gençlik çağında çoğunu psikolojik olarak çökerttik ve antidepresan haplarla uyuşuk bir hale getirdik.

Terapilere soktuk, ilaçlarla mallaştırdık. Sonra da kalkıp biz üzerimize düşen her şeyi yaptık; yemedik yedirdik, içmedik içtirdik, giymedik giydirdik dedik!

Oysa onları sevdiğimizi söylemedik, bunu biliyorlar dedik, onları takdir etmedik, gerek yok dedik, konuştuklarında onları desteklemedik, çocuktur dedik.

Yani anlayacağınız belki de bilmeyerek onları bireyselleştirdik, yalnızlaştırdık, ötekileştirdik, yabancılaştırdık.

Tek başların koyduk kalabalık dünyamızda.

Onlar da kalkıp hiç de ummadığımız ve de beklediğimiz tavırlara büründüler; saçlarını acayip yaptılar, giyimlerini aykırı hale getirdiler, söylemlerini kabalaştırdılar.

Yabancılaştılar her şeye, herkese...

Suçluyuz; eğmeyin başınızı, gözlerinizi yere dikmeyin.

Hangi birinin akan gözyaşını sildik.

Hangi birinin saçını okşadık; yalnızlığına, öksüzlüğüne ve yetimliğine anne baba olduk.

Hangisin omuzuna dokunduk ve "Sen benim için önemlisin." dedik.

Aç karnının dersten önce geldiğini, üşüyen sırtının nottan daha önemli olduğunu, yırtık ayakkabısının performanstan daha aciliyetli olduğunu ve hayalinde oluşturduğu projenin verdiğimiz hazır ve alıntı projelerden daha doğru olduğunu anladık mı?

Alıntı bir hikaye ama tesirli, ders verici...

"Bir okul müdürü her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlere bu mektubu gönderirmiş: Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü.

İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.

Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum.

Sizlerden isteğim şudur: Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın.

Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin.

Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır."

Bu ülkenin iyi insanlara ihtiyacı var.

İnsanını ve ülkesini seven insanlara...

Sen değişirsen arkadaşın da değişebilir, sonra siz değiştiniz diye okulunuz da değişebilir, sonra okulunuz değişti diye ilçe ya da iliniz de değişebilir, sonra ilçe ya da iliniz değişti diye ülkeniz belki de bütün bir dünya değişebilir.

Ne dersiniz, fazla mı ütopik geldi?

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol