Hemen herkesten duyulabilecek bir sözdür; 

“Eskiler çok daha güzeldi.” 

Gerçekten de öyle midir?

Buna çoğumuzun verebileceği cevabın “evet!” olacağını biliyorum, kimi yüksek sesle kimi içten gelen bir hisle.

Peki eskiler neden hep güzel gelir bizlere?

Eskilere dönüp bakıldığında doğallığı, samimiyeti, merhameuti, güzelliği, paylaşmayı ve daha birçok güzelliği görebiliriz. Bunlar gibi daha birçok güzelliğin mazide kalmasıdır belki de geçen zamanı bizlere hep daha güzel kılan. Ulaşılmaz olan hep daha kıymetlidir ya! Telafisi olmayan tek şey zamandır. O da güzel olan her şeyi kendisiyle sarıp sarmalayarak alıp götürür mazinin loş ışıklarla süslü koridorlarına ve şarap misali onlar orada kaldıkça güzelleşip kıymete biner!

Sevdiklerimizi orada bıraktığımızdandır belki de geçmişin güzelliği. Bir annenin muhtaç olduğumuz merhameti, bir babanın insana güven veren şefkati, bir evladın cennet kokusunun özlemi, sevdanın hiç sönmeyen külleri, çocukluğun o saflığı ve temizliği...

Şimdiki insanların çoğu bir mükemmeliyetin peşi sıra sürükleniyor ömrü boyunca ve hep onun arayışı içindedir ama kusursuz ve mükemmel olan tek şeyin yaradanın olduğunu unutuyorlar. Koca Mimar Sinan, ömrüne sığdırdığı ve günümüze kadar ayakta kalabilen o şah eserlerinde mutlaka bir kusur bırakırdı. Bunu neden yaptığını soranlara da, “Kusursuz olan sadece Allah’tır!” dermiş.

Yani kusursuzluğu ya da mükemmeliyeti arayıp duracağımıza önce aynaya bakıp kendimizdeki kusurların ve eksiklerin farkına vararak hayatın kendisinde de böyle şeylerin olabileceğini kabul ederek yaşamalıyız ve hayattan tat almalıyız. 

İşte eskilerin asıl güzelliği de burada yatıyor. Hiçbir şey mükemmel değildi ama her şey kendince güzeldi. İnsanlar, doğa, muhabbet, bereketli sofralar...

Bazen eskilerden kalma bir fotoğrafa baktığımızda öne çıkan veya göze çarpan ilk şey doğallıkları olur. Kıyafetler günümüz tabiriyle bazen rüküş olabilir, saçlar fazla özenilmeden öylesine düzeltilmeye çalışılmış bir iki tarak darbesiyle, yüzlerdeki ifadelerin hepsi doğal ve yapmacıksız tamamen. Evler de öyleydi. İçlerinde fazlaca eşya bulunmazdı. Yani eşyanın hükümranlığı oralarda geçerli değildi. Oldukça sade düzenlenir ve kullanılmayan hiçbir şey evlerde bulundurulmazdı. 

Eskilerin güzel olduğu kadar eskide kalmayıp hep zihin dünyamızda yaşaması da bundan kaynaklıdır. Günümüzde kaybettiğimiz belki de çoğunu hatırlayamadığımız birçok şeyin varlığı çok eskilerde kaldı. Merhamet, komşuluk, adap, saygı, sevgi, yardımlaşma, alçak gönüllülük, anlayış, paylaşma...

Bunlar toplumu birarada tutan ve aradaki o bağları kuvvetlendiren öğlerlerdir.

İçinde bulunduğumuz her saat ve dakika geçmişte kalmaya mahkumdur. Onların da güzel şekilde anılması için, yani hatırlanılması istenilecek güzel birer anı olması için, sadece zamansal olarak geçmişte kalıp bizlerle beraber kalması için en güzel şekilde yaşamalıyız. Olmasını istediğimiz gibi olmayabilir birçok şey ancak bunun için üzülmekten ziyade olduğu gibi kabul edip yaşamaya devam etmek daha güzel olacaktır. 

Eskidikçe güzelleşen anlar bırakın geriye!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol