3 Aralık Dünya Engelliler günü.

Bedenen engelli olmak anlam olarak da engelli olmayı ifade etmez.

Bedeni olarak hiçbir eksiği olmamasına rağmen engelli olarak tanımlanan kardeşlerimizin yaptıklarının milyonda birini yapamayan kişileri engelli olarak görmemek, en büyük engeldir.

 Engelli kimdir?  Engelli bedenen eksik olan değil,

Asıl engelli: Rabbini tanımayan ve emirleri doğrultusunda hayat sürdüremeyendir.

Asıl engelli: Rabbimizin gönderdiği elçi olan Hz. Muhammed (s.a.v) tabi olmaya gayret göstermeyendir.

Asıl engelli: Dünya ve ahiret saadetimizi içeren İlahi rehber olan Kur’an emirlerine uygun yaşam sürmeyendir.

Asıl engelli: İslam’ı hayat nizamı olarak seçmeyip.

Nefsin istekleri doğrultusunda haram ve helal çizgisini gözetmeden yaşam sürenlerdir.

Asıl engelli:  Yaratılan varlıklara şefkat ve merhamet göstermeyen zalimce davranan kimselerdir.

Asıl engelli: Gücü kuvveti yerinde olmasına rağmen çalışmayı göze alamadan rahat bir şekilde yüzsüzce ona buna el açıp bir yaşam sürdüğüne inandığını zanneden kimselerdir.

Asıl engelli: Dünyaya geliş gayesini algılayamamış, başkasının hakkını hukukunu hiç düşünmeden çiğneyen, menfaati söz konusu olduğunda haksızlık karşısında ‘’ Dilsiz Şeytan’’ rolüne bürünüp haksızlığa tavır alamayandır.

Asıl engelli: Sağlıklı düşünemeyen aklını adeta kiraya verip başkalarının öneri ve telkinleri ile hareket edenlerdir.

Asıl engelli: Hayra motor, şerre fren olup bilinçli davranamayandır.

Asıl engelli: Sayısız nimetleri elde etmesine rağmen teşekkür borcu olarak her gün beş defa huzuruna çağrılmasına rağmen namaz davetine icabet etmeyendir. Vb. Buna benzer binlerce misal yazılabilir.

Önemli olan bunların farkına varıp, dersler çıkararak sorumlu davranmayı becerebilmektir.

Toplumun bir bireyi olarak sayılan engellerden birini yaşıyorsak bunlara takılıp kalacak mıyız? Elbette hayır.

Özdeyişlerimden birinde ifade ettiğim gibi:   Engeller takılmak için değil, aşmak içindir.

Zarar eden bir iş yerinin zararda ısrar etmesinin mantıksal bir açıklaması olamaz.

Kara geçmek ve yaşamını rahat bir şekilde yaşayabilmek için alternatif arayışlar içinde olmak insani bir davranıştır.

 Bedeni bir aksaklıktan ötürü yardıma muhtaç birine yardım etmek hem dini, hem vicdani hem de insani bir borçtur.

 Ayette ‘’İyilikte ve takvada yarışınız ‘’ buyrulmakta.

Yardıma muhtaç birine kayıtsız kalamayız.

 Her şeyi batı anlayışı gibi materyallerle değerlendirme davranışımız olamaz ve olmamalıdır.

 Bedeni olarak bir engelimiz yoksa duygudaşlık yaparak ben de onun gibi olabilirdim, diyerek daha duyarlı olabilmelidir.

Bediüzzaman hazretleri güzel bir misal ortaya koyuyor:’’ Bir elin yoksa iki kolu olmayana bak. Bir gözün yoksa iki gözü olmayan a’malara bak şükret.

 Hadiste de emir buyrulduğu üzere’ ’Madden kendinden aşağı manen kendinden yukarı olanlara bak. ’Böyle davranılmadığı takdirde hırs mikrobu kaynar.

 Niye ben de onun gibi değilim diyerek huzursuz olur. Kısmetine razı olmaz. Elde etmek için de her türlü yola başvurur.

Âdeta bir dilenci gibi kapı dolaşarak hırsını dizginlemeye çalışır. Hal bu ki biz bir imtihandayız.

Mülkün sahibi samimiyetimizi test etmek için, bazen bedeni bir rahatsızlık verir.

Kulum benden küsecek mi? Herkes aynı seviyede olmuş olsaydı imtihana gerek duyulur muydu?

Sınıfta öğretmen tüm öğrencilere aynı notu verecekse imtihanı neden yapsın?

 Bakış açıları hep maddesel olanların değerlendirmeleri de maddi ölçütlerle oluyor.

Bize verilen organların değerini maddi ölçütlerle değerlendirebilir miyiz?

Kalbin, elin, gözün midenin fiyatını tayin etme imkânına sahip miyiz?

Organ mafyasının bir organ için istediği paraları duymuş olsanız: Size ne denli kıymetli imkânlar verildiğini idrak edecek ve yaratıcınıza teşekkür edecektiniz.

Ne yazık ki sahip olduklarımızın farkında değiliz.

 Hazineye sahibiz hazineden ve o hazineyi emrimize veren otoriteden uzak yaşıyoruz.

Bilinçlenme temennisi ile tüm okurlarıma selam…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol