Anadolu insanı, bu coğrafya için bir hazinedir keşfedilen ama aslında hâlâ keşfedilmeyi bekleyen…


Bu hazineye sahip insanlar da kendilerinde saklı olandan bihaberdir çünkü onların içinde taşıdıkları her ne ise nefes almaya başladıkları ilk günden itibaren, gözlerini dünyaya açtıkları ilk günden itibaren büyüyüp serpilmeye başlamıştı.

Onlar bu topraklara atılan birer buğday tohumudur. Yağmur sularıyla gökten, akan pınarlarla kendi köklerinden beslendiler ve beslendikçe de başak vermeye, güneşin altında kavruldukça başaklarının içi dolmaya başladı. Başlar doldukça kişi olgunlaşmaya ve boynunu eğmeye başladı. Gözü pek, gönlü toktur her daim. Atasını, örfünü, geleneğini, kültürünü ve en önemlisi de kendini bilenlerin diyarıdır Anadolu.

Misafirin ne olduğunu, kim olduğunu, niçin geldiğini, kim tarafından gönderildiğini o topraklarda yürüdükçe, o tozu toprağı yuttukça, o havayı soludukça ve en önemlisi de o insanları tanıdıkça anlarsınız.  Misafirin aslında bir evin bereketi olduğunu ve çaldığı kapının daima açık olduğunu anlarsınız. Kurulan sofrada yeri her zaman hazırdır. Döşeği serilidir evin başköşesinde. Yani bir evin görünmeyen ama her an gelecekmiş gibi beklenen bireyidir.

Bir kadında,
Anneliğin en kutsal hâlini görürsünüz. Dile getirilemeyen kimi sözleri nakşeder mendile, hayallerini saksıya diktiği bir çiçekle paylaşır, yaşadığı acı kayıpların derin sancısını bir ağıtta gizler, gülüşünde cennet kokusu, gözyaşında cehennem mahşeri gizler. Yüzündeki kırışıklığın her bir hattında koca bir ömrü anlatır. Yaşadıkları kısa bir ömrün içinde müphem bir küçük destan vardır. Gurbeti de sılayı da en derinden yaşar.

Bir erkekte,
Mertliğin en hasını görürsünüz. Babalığın nasıl bir dağ olduğunu dimdik ayakta duruşlarından anlarsınız. Aslında yıkılmayacakmış gibi duran bedenlerinin altında taşıdıkları yufka yürekleri ve merhamet dolu kapleri olduğunu görürsünüz. Kendisi muhtaç olsa dahi ihtiyacı olan birini kapısından geri çevirmediğini görürsünüz. Dizilerde veya filmlerde izlediğiniz ağa figürünün onlar olmadığını, gerçek ağaların gönül ehli insanlar olduğunu görürsünüz.

Bir Anadolu insanının cümlelerinden samimiyetini hemen fark edersiniz çünkü onlar yüreklerinden kopup gelmeyen hiçbir sözü dile getirmezler. Bunu kendi türkülerinde ortaya koyarlar ki onları dinleyen her yürek o duyguyu, samimiyeti, doğallığı yüreklerinde hisseder.

Anadolu barındırır her zaman insana ait var olan her ne değer varsa bu topraklarda. Kaybolan değerlerimizin yerine bizimle hiç uyuşmayan ve aslında bizleri kendimizden uzaklaştıran yabancı değerler yerine sadece yönümüzü bu toprakların kalbi olan Anadolu’ya çevirmek yeterli olacaktır. Nasıl ki kendi içine dönemeyen bir insan var olamıyorsa bu hayatta, kendi değerlerine dönmeyen bir toplum da ayakta duramaz.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol