Gökteki yıldızlar, yerdeki karıncalar ve  okyanustaki balıklarca sözler sarf edecektim uğruna o afeti devranın, o kalp hırsızının.

Dizelerim ardı sıra dökülecekti dudağımdan bir şelale misali o güzelin gül bahçesine.

En güzel kokulu ve kıpkırmızı güller açacacaktı ona kavuştuğum yerde ve cümleâlem gülzâra dönecekti.

Temaşa eyleyecektim 24 saat ay yüzünü; karanlıklarda yolumu aydınlatan yıldızım olacaktı, aydınlıklarda gölgesinde dinlendiğim salkım söğütüm.

Teşne gönlüme çölün ortasında abıkevser olacaktı yüzü ve sessizliğin ortasında tutunduğum dal olacaktı bir sözü.

Güneşten bir parça düşmüşte kalbimin içine ondandır böyle ateşten beter yazdıklarım.

Kağıt tutuşmaz da ne olur şimdi, kalp küle dönmez de, can bir ah olup yitmez de?

Uğruna gösterdiğim her çaba, döktüğüm her ter, yazdığım her kelime ve aldığım her soluk canıma minnet değil de nedir?

Kutsallığı varsa alnımda biriken terin uğruna döküldüğü içindir.

Damarımda akan kan sana yol bulmak için dolaşır durur ta ki kalpteki konağına vasıl olana değin.

Gözlerimin derinliği Yusuf’un düştüğü kuyu değil de nedir?

İçinde senin saklı olduğunu görmesin hiçbir kimse. Kalbimin derinliği İbrahim’in atıldığı ateş değil de nedir?

O ateşin ortasına düştüğünde her kıvılcım bir güle dönmez mi?

Kalbimin paramparça olması ve her bir parçasıyla tekrar atması, sana olan sevdamın çokluğundandır.

Bir ayna parçası gibi düşün bunu, kırılsa da en küçük parçasına varana değin yine de seni gösterir.

Bakma böyle yazdığıma, aldırma söylediklerime.

Uzaktasın ya şimdi ne de kolay dilden dökülüyor hislerim.

Gök delinmiş de sağanak bir yağmur ıslatıyor her yeri.

Güneş varsa yağmur olur mu?

Sen etinle kemiğinle ve beni yerle bir eden varlığınla karşımda dursan güneş misali konuşabilir miyim?

Bir harflik de olsa ses çıkarabilir, anlamlı bir cümle kurabilir miyim?

Ardından sayıp dökmek, atıp tutmak çok kolay.

Gülüşüne risale yazmak, bakışına gazel dizmek ve sesine beste yapmak yokluğunda gayet makul geliyor.

Denizler mürekkep olsa, ağaçlar kalem ve gökyüzü kağıt; yokluğunda -inan bana- o sonsuz ve geniş sayfayı dolduracak kudreti görüyorum kendimde.

Yanımda olsan bir nokta dahi koyacak gücü göremiyorum.

Bu zafiyet, acziyet ve meftuniyet yüzünden o kadar çaresiz ve yalnızım ki!

Uzakta olsan tatlı bir dert, yakında olsan acı bir dert.

Sana yazabilme ve hitap edebilme bahtiyarlığını anlatmaya dağarcığım yetmez ve bunu ancak ve ancak sen okurken görebilir hissedebilirsin.

İşte uzakta olduğunda bende inkişaf eden derdin tatlılığı, zarafeti ve taraveti budur.

Bir de yakınımda olduğunda sana bir şeyler yazmak isteyip de yazamama, söylemek isteyip de söyleyememe halimi düşün.

Ölümün tarifi gibi bir şey bu. İşte acı dert de budur.

Güzelliğin şakaya gelmez.

Ona takılan gönül bir daha iflah olmaz,şifa bulmaz.

Kahrın da nimet geliyor bana, hicranın da, hasretin de. Her şeyi yazabileceğini ve konuşabileceğini sanan gönlüm, seni görünce lal kesildi.

Seni gören ve bilen herkesin bunu gayet olağan karşılayacağını biliyorum çünkü Züleyha’yı Yusuf’a duyduğu aşktan dolayı ayıplayanlar.

Yusuf’u gördükten sonra Züleyha’yı haklı buldular.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol