Ya kırdığın gönlü Allah seviyorsa

Bilemezsin

Bilseydin ödün kopardı

Dokunmazdın.”

Mevlana

Kûfeliler “gel” dedi, mektup yazdılar, elçi gönderdiler.

İmamımız yok, önderimiz yok dediler.

İmza attılar davetiyelere ve vakti geldiğinde sattılar üç kuruşa peygamber torununu.

Bu yüzden o topraklar çoraktır, çöldür, kuraktır ve ölümdür hâlâ bugün.

Huzur, barış yoktur, rahat yoktur kıyamete kadar.

O da gitti.Gitmese olmazdı. Babasını vuranlardı onlar, kardeşini yaralayanlardı onlar.

 “Hüseyinim gitme, Kûfe halkına güvenme, Osman gibi vururlar seni, o nasipsiz insanlar.” diye uyarıldı lakin serde ve gönülde gitmek vardı.

O da gitti, kader de bunu göreceği vardı.

Resulullah (as) bir gün yanı üzerine uyudu, kaygılı ve üzüntülü olarak uyandı.

Sonra uyudu ve üzüntülü olarak uyandı.

Yine uyudu sonra uyandı.

Avucunda kırmızı bir toprak bulunuyordu ve onu öpüyordu.

 “Nedir bu?”  diye sordu zevcesi Hz Ümmü Seleme validemiz.

 “Hüseyin için, Cebrail, Hüseyin’in Irak toprağında öldürüleceğini bana haber verdi.

Bu da oranın toprağıdır.

Bu toprak kan haline gelince Hüseyin şehit edilir.” dedi efendimiz.

Hz. Ümmü Seleme validemiz o toprak parçasını sırça bir çanak içinde sakladı.

Hazreti Hüseyin şehit edildiği gün toprağın kan haline geldiği görüldü.

Hüseyinimi katlettiler Kerbela Çölleri’nde.

Suya hasret koydular.

Bu yüzden su içerken bin kere düşünün.

Soğuk suyu kana kana içerken onların susuzluğunu hatırlayın.

Hicretin 61.yılı…

Muharrem’in onunda…

Cuma günü öğleden sonra Hazreti Hüseyin’i vurdular Kerbela’da.

Hüseyinim şehit edildi tasalı topraklarda, gamlı ellerde başı kesildi, vücudu atlara çiğnetildi.T

am 33 mızrak yarası vardı canında, 34 kılıç kesiği.

Başını ayırdılar gövdesinden, mızrağa takıp gezdirdiler sokak sokak.

Kerbela kelimesinin aslı Kerb-ü bela’dır. Kerb, Arapçadır ve tasa üzüntü kaygı bela musibet facia demektir.

Bela kelimesi de Arapçadır ve yukarıdaki tanımlara uygundur.

İkisinin yan yana gelmesiyle tasa üstüne tasa, bela üstüne bela, musibet üstüne musibet anlamı ortaya çıkmaktadır.

Yani Kerbela katmerli felaket demektir, ki öyledir.

Irak toprakları kıyamete değin bela görecektir.

O topraklarda huzur ve su olmayacaktır.

Şimdi o coğrafyaya dikkatle bakın, bela üstüne bela yok da ne var Allah aşkına!

Zalimler vardı: Yezit vardı,  İbn-i Ziyad, Ömer b. Sa’d,  Kûfe eşrafı. Mazlumlar vardı: Hazreti Hüseyin, ailesi ve ashabı. “Bunlar benim dünyada kokladığım iki reyhanımdır.” derdi efendimiz torunları Hasan ile Hüseyin’e.

O reyhanları tarumar ettiler zalimler acımadılar asla! “Hasan ile Hüseyin cennetlik gençlerin iki seyididir.” derdi efendimiz torunları Hasan ile Hüseyin’e. O cennetlik gençlere peygamber emanetidir diye hürmet göstermediler.

 “İmam Hüseyin i vurdular
Kolunu kanadını kırdılar
Al kanlara boyadılar
Kerbela’da Kerbela’da” 57 yaşındaydı haddi aşmadı yani dedesinin yaşını. Küfe leşkerleri leş kargalarına dönüştü. Şehit ediyorlardı peygamber torununu.

“Hüseyin bendendir ben de Hüseyin’denim! Allah’ı seven Hüseyin’i sever. Hüseyin torunlardan bir torundur.” diye buyurdu Peygamber Efendimiz. Makam için vurdular efendimizin reyhan kokulusunu. Cennetlik seyidini paramparça ettiler dünya saltanatı için. Nasıl peygamber efendimizden şefaat isteyecekler ötede? Nasıl bakacaklar yüzüne?

Soyuldu öldürüldükten sonra, ayakkabısı, gömleği, kılıcı, yorganı alındı, çalındı. Yağmaladılar canını, malını. Cesedi ayrıldı başından, tanınmasın diye atlara ezdirildi bedeni. Mezarı bilinmesin diye Fırat suyu aktırıldı. Yeter mi? Oysa mezarında gül kokusu vardı, mis kokusu. Ummanları çevirseler o kokuyu silemezlerdi. Çare mi?

32 atlı 40 piyade…5000 düşmana karşı. Su vermediler: kadınlar, bebeler, yaşlılar, hastalar susuz kaldı. Su içmek için bırakmadılar Fırat’a, araya girdiler. Bebeğini aldı kucağına Hüseyinim kaldırdı havaya “Bari şuna verin!” dedi, küçük Abdullah’ın boğazına ok atıp onu babasının kolları arasında şehit ettiler. Hazreti Hüseyinimin fedaileri bir bir şehit oldu. Çadırları yakıldı. Ok yağmuruna tutuldular. Kılıçlanıp mızraklandılar. Kerbela’ya katılanlar ve zulüm tarafında olanlardan hiçbiri rahat yaşayamadı ahirde.  Ya delirdiler ya hastalandılar.

“Şehitlerin seyidi Hamza benim babamın amcası.” derdi Hüseyinim zalimlere karşı. “Çift kanatlı şehit Cafer benim amcam değil mi?” derdi Hüseyinim düşmana karşı! “Peygamber aleyhisselâmın kızının oğlu değil miyim?” derdi Hüseyinim kâfire karşı! “Peygamberin amcasının oğlu ve ona ilk inanan Ali’nin oğlu değil miyim?” derdi Hüseyinim Yezit’e karşı!

5 bin kişiye karşı 72 inanmış adam, bir taraftan Yezit diğer tarafta peygamber torunu Hz. Hüseyin. Her Yezit’e bir Hz. Hüseyin yeter de artar bile! Herkesin içinde bir Hz. Hüseyin acısı vardır mutlaka!

Her yıl muharrem ayında, Hz. Hüseyin ve arkadaşları anısına üç günlük muharrem orucu tutulur ve onların yası tutulur. Dünya tarihinde en içten “gitme” denilen insandır Hz. Hüseyin, peygamber torunudur. Ama o “Ben şimdi zulümle savaşmazsam bundan sonra dünya da zulümle savaşan olmaz!” diyerek atını Kerbela’ya sürmüştür.

Hüseyinim şehittir Kerbela’da. Kerbela çöldür şimdi. Ölümdür. Kahırdır sicim sicim.

“Kim bir bardak soğuk su içerse beni hatırlasın.” Bir bardak su içerken onları düşünün. İsraf edince onlarca ton suyu. Hüseyin susuzluğu yakmıyorsa içimizi, dudaklarımızı kurutmuyorsa, kalbimizi çöle çevirmiyorsa Yezit’ten farkımız ne ola?

Hicret’in 61.yılı, aylardan Muharrem.
Kan rengindedir Fırat.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol