Bir söz ya da cümle zamanında ve yerinde söylendiği vakit kendi gerçek anlamını kazanır. Zaman aşımına uğradıktan sonra bir tesiri kalmaz sözün, nice anlamlar yüklü bir söz bulutu olsa bile. Vaktinden sonra dilenen bir özrün de anlamı kalmaz, zamanında gelmeyen adaletin bir önemi de kalmaz... 

Mevsimler de öyledir...

Kendi zamanında yaşandığında anlam kazanır her mevsim. Zamansız yağan yağmur, vaktinden önce veya sonra düşen kar tanesi; vakitsiz açan çiçek, gül, papatya...

Kendi öz anlamını yitirip başka anlamlar uyandırır zihinlerde. Bir gülü mevsiminde koklamak, bir kar tanesine dokunurken üşümek, yağmur damlasının tenine değdiği anda o ılıklığı hissetmek, sararmış bir yaprağı avucuna alıp dokunmak...

Artık mevsimler öyle bir hâl aldı ki neyin ne zaman olacağını kestiremez olduk. Bunu da maalesef insanoğlu kendi elleriyle yaptı. İdeoloji uğruna, din uğruna, ekonomi uğruna, siyaset uğruna nice güzellikler tahrip edildi. İnsanların gözlerinin doymazlıkları her şeyi tüketme noktasına getirdi. Başka canlı türü yoktur herhalde yeryüzünde kendi yaşam alanını bu kadar tahrip eden. Çünkü kalbin, aklın işlevini yitirdiği anda nefsine yönelen ve onu devreye sokan insanlar bir hayvandan daha düşük seviyeye düşmüştür her zaman.

Oysaki şiirlerin en güzelleri yağmurlara, çiçeklere, bulutlara, güneşe, güllere, tabiata, doğaya yazıldı tarih boyunca.

Çiçeklerin en güzeliyle taç yapıldı sevgiliye.

Sohbetlerin en güzeli uzun kış gecelerinde iç ısıtan sobaların yanında içilen çay ile yapılırdı.

Yapılan kestanelerle, kuzinenin gözüne atılan patateslerle, patlamış mısırlarla...

Artık duygu değil meta önemli oldu insanlar için ve bu yüzden sadece tüketmeye başladı, yerine hiçbir şey koymadan hayasızca...

Eski insanlar her adımını doğanın hareketine göre atarlardı.

Tohumun ne vakit toğrağa atılacağını, fidanların ne zaman dikileceğini, hasatın yapılacağı zamanı, her şeyi ona göre belirlerlerdi.

Hatta büyüklerimize doğum tarihlerini sorduğumuz zaman tarih değil de mevsimsel bir özelliği kullanarak cevaplarlardı. 

Buğdayın hasat zamanı....

Badem ağaçlarının çiçek açtığı zamanlar...

Üzümlerin olgunlaştığı zaman...

Güllerin açtığı dönem...

Bağ budama zamanı...

Son yıllarda ise küresel ısınmayla beraber mevsimlerin özellikleri de değişmeye başladı...

Bahar eski gibi gelmez oldu güller ile beraber, sonbahar pastel renklerini yitirdi yavaş yavaş ve hazan anlamına büründü, kış mevsiminin o muhteşem saflığı ise kartpostallarda kaldı neredeyse. Kara kış diye diye sonunda o saflığının kararttık...

Bu yıl özellikle çok bekledik karın yağışını ve dua ettik her vakit “Rahmetimi esirgeme bizden yarabbim!!!” ama şöyle bir söz okumuştum bir yerde,

“Fakir kar yağmasın diye dua eder, zengin yağsın diye dua eder ama ikisinin de duası aynı yere gider. En hayırlısını o bilir.”

Rahmetini veren de vermeyen de O’dur...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol