Dijital Devrimden evvel yıllar önce insan ilişkileri gibi, iletişim biçimleri de yüz yüze yapılırdı. İletişim ortamını sağlayan araç asık bir yüz ya da tebessüm eden bir yüz mimikleri eşliğinde sohbetler eşlik ederdi. Örneğin, kadınlar sokak aralarında kapı önüne oturarak yakın çevresindekinin dedikodusunu yaparak şikâyet ederdi. Erkekler bu eylemi daha çok kahvehane köşesinde yapardı. Çocukluğumdaki bir anıdan, bir dağa tırmanışımdan söz etmek istiyorum. Dağa tırmanışta, dağın yalnızlığına ortak olmak için tırmanmıştım. Doğa ile doğrudan temasa geçmekti amacım. Dağdan tüm kent ayaklarımın altındaydı. Kentin manzarasını izleyerek yürüyüş yapıyordum. Yürürken hatırladığım şeyler arasında ise, yanımdan geçen kişilerin kendi aralarındaki konuşmalarıdır. Onların çevrelerindeki diğer kişilerden şikâyet ettiklerini duyduğumda hayretler içinde kalmıştım. Doğada, bir dağ başında bile hem iletişim içinde olup hem de ilişkide bulundukları diğerlerine karşı bir endişeden kaçış olmaması yanında doğaya da kentin çarpık iletişim biçimlerini taşımışlardı diye düşünmüştüm.

Öyle görünüyor ki, nereye gidersek gidelim, mutsuz insanlar görüyor ve duyuyoruz. Onların mutsuzlukları büyük ölçüde yakın ilişkilerinden ve iletişim kurdukları çevrenin kendilerini eksik hissetmelerinden kaynaklanıyordu. Çok değil daha yirmi (20) yıl önceye kadar geri gitmiş olsak hafızamızda bakkal kuyruklarında, restoranlarda, bekleme salonlarında ve hatta parklardaki banklarda bile ilişkiler hakkında şikayetler duymuşsunuzdur. Günümüzde pek çok insan hayatlarını artık yürüyen yaralı gibi sürdürüyor. Çünkü yakın ilişkilerinde yaşanan drama hepimizi duygusal olarak tüketiyor. Artık günümüzde dijital devrimle birlikte süreğen değişimi sosyal medyada etkisini gözlemleyebiliyoruz. Dedikodu gibi şikâyet etme biçimi de hepimizde değişkenlik gösterdi.

Sosyal Medyanın Dram Gücü ve Sosyal Yürüyen Yaralılar

Her ne kadar günümüzde sosyal ilişkiler artık yüz yüze olmasa da iletişim kurma açısında hız ve araçlarda değişkenlik olduğu da kabul ediliyor. Sosyal medya: realite şovları gibi hayatlar…hatta kendisi de çoğu kez bir eğlence biçimi haline gelenler olabiliyoruz. Örneğin: Kıymetli zamanımız içinde günün belli bir zamanını ünlü bir aktörün ve eski eşinin mahkemede onunla kişilik bozukluğu savaşlarının hikayesi gibi haberlerin merkezi haline gelebiliyoruz. Bu tür haberlerin ortak bir noktası var: kendi benliğimize bir dram bulmak ya da bir dram yaratarak dramdan beslenmek. Bir nevi kan emici vampirler gibi…Vampir kan emici olmasına karşın, dramlardan beslenerek bizlerde ünlülerin ya da sosyal medya TT olan kişilerin düştükleri olumsuz durumlardan beslenerek karganın ağzından peyniri düşürmesini bekleyen tilki misali bekleyiş içine giriyoruz. Çünkü, o gün için bir atraksiyona, heyecana ihtiyaç duyan yürüyen yaralılar arayışındayızdır.  Sosyal medyada bir yürüyen yaralı kaybolursa, onu yaratmanın bir yolunu buluyoruz ve bir çoğumuz yine içine çekiliyoruz. Mükemmel bir kısır döngünün devamlılığı böylece de devam edebiliyor.

Sosyal medyadaki yürüyen yaralıları kendimiz için ana yemek sonrası haz almak için yediğimiz ya da can sıkıntısı karşısında atıştırmalık abur-cubura benzetebiliriz. Damak tadımız için olduğu gibi, dram da bilincimizi harekete geçiriyor, geçirir. Kendimiz için bir abur-cubur olay ortaya çıktığında onu yutmak için cazip buluyoruz. Ancak zihnimizin süreğen biçimde dramdan beslenmesi gerektiğini düşünmek veya dramı kanıksamak için programlamak, duygusu olmayan tıpkı yapay zekanın nesnesi olan robotlar gibi olma tehdidi altında, insani olan hemen hemen tüm ilişkileri yok ediyor. Dram yüklü ilişkiler, yürüyen yaralılarla eğlenirken aşırı abur cubur tüketimi karşısında duygu-empati yeteneğimiz aşırı oburlaşarak balon gibi patlama tehlikesini de barındırmaktadır. Yazıya son vermeden önce yürüyen yaralıların abur-cuburluk tadlarıyla bize çerezlik gelen dram beslenmemizi temsil eden bir film önerisinde bulunmak isterim: İngiliz yönetmen, ressam ve roman yazarı Peter Greenaway’in (1989) yapımı “The Cook, the Thief, His Wife & Her Lover” vakit bulduğunuzda izleyeceğiniz film sıralamasına almalısınız. Filmin kirlilik özeti: Akıllı bir aşçı, ördek ve portakal gibi inanılmaz şeyleri bir araya getirmektedir. Ananas ve jambon gibi tad duyumsamamızda farklı tadlarda olan şeyleri görüntünde bize aktarmaktadır. İşte buna da yürüyen yaralıların yemek masasında kirli bilişleri ve tad kirliğini bağlantılı olduğunu kurgular.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol