Kelimeler, insanın duygularına tercüman olmaya çalışır anlamı el verdiğince.

İnsan da duygularını ifade etmeye çalışır kelimelerden örülü dağarcığı müsaade ettiği sürece.

Bazen bir söz sayfalarca, ciltlerce yazılmış kitapların barındırdığı anlama denk gelir tek başına.

Bazen de tüm lügatlarda gizlenmiş kelimeleri kullanmak bile tercüman olmaya yetmez yüreğinde taşıdığına insanın. 

Sözün gücü kılıçtan keskincedir çoğu zaman; bu, tarihte birçok devlet adamının ve düşünürün ortaya koyduğu cümlelerde görülür zaten.

Öyle ki asırlar öncesinde o uzun yola koyulup günümüze ulaşan ve her çağa ışık tutan nice sözler vardır.

Söz ola kese savaşı

Söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı

Yağ ile bal ede bir söz

Yunus Emre’nin dilinden dökülen bu dörtlük aslında sözün hayatta ne kadar muktedir olduğu anlatmaya yeter.

Zaten onun da en büyük meziyetiydi birçok anlamı bir sözün avuçlarında taşımak.

Kişi içinde taşıdığı o çağlayan misali aşkını maşukuna anlatmaya çalışır kalbin çırpınışlarından oluşan lisanınca.

Ama ne yüreğindeki sevda buna müsaade eder ne de sevgilinin nur cemali karşısındaki titrek bedeni.

O da sığınır sözün gücünün ardına.

Yüreğinden çoşup taşan her ne var ise sevdaya dair kelimelerle anlatmaya çalışır.

Bir kalem ve bir kağıt alıp döküverir o saf duygularını bembeyaz kağıda.

Boğazında düğümlenen ne varsa dille dökülemeyen sevda adına bir şairin dizeleri arasında da bulur kimi zaman.

Kendisi nasıl ifade edeceğini düşünürken gece ve gündüzün birbirini kovalamacasında, bir başkası onun yerine anlatmıştır tozlu sayfalarında.

Hiç tanımadığı biri nasıl olur da benim duygularımı bu kadar güzel anlatır, diye geçiriverir aklından mutlaka. 

İşte sözün gücü de buradadır ya! 

Kimin kullandığı önemli değildir, onun sahip olduğu anlam hazinesini bulup ona değer veren ve vakıf olan her kim olursa olsun tercümandır tüm aşıkların onulmaz duygularına. 

Bazen de inatlaşıverir sözler ve kendi anlamlarını gizler kendi loş zindanlara. Kişinin nefesini dahi keser olur bu anlamları arayış yolculuğu.

Bir lokma misali, boğazda düğümlenip kaldı mı nefesini keser insanın ve acıtmadan da çözülmez o düğüm. 

Özellikle gecenin zifiri karanlık günlerinde köşe başlarında nöbet tutan yalnızlığın ortak olduğu vakitler kelimelere en çok ihtiyaç duyulan an’lardır.

Duygu yoğunluğu dolup taşar biriktiği yerden.

Sözün gücüne inanarak onların darmadağın haliyle değil de bir şiir olarak ya da bir düzyazı olarak ortaya çıkar.

Her söz ruhun omuzlarındaki yükü alır ve yavaş yavaş rahatlatıverir. 

Yazmak aslında bir ruh dökümüdür.

Kimse birileri okusun da beğensin diye yazmaz o şiirleri, romanları, öyküleri.

Herkes kendi ruhunun tozunu silkeler sözler aracılığıyla.

Ruhuna dinginlik kazandırmaya çalışır.

Aynı ızdırabı çeken var ise onu okuyanlardan onun da derdine derman, ruhuna şifa oluverir habersizce.

Kelimeler, kısacası kişinin ruhunda dalgalanan hangi duygu varsa onu oradan söküp atmaya yarayan tek güçtür.

Çünkü ruhunuzu dinginleştirmek isterken ardına sığındığınız dualar kelimelerden örülüdür, sadece insanlarla değil rabbinize bile ulaşmak istediğinizde o göğe tırmandığınız merdivenin basamaklarının her biri kelimelerden oluşur.

Yani her ne var ise yürekten gelip de dilden dökülmeye çalışan, bir sözün kudretine muhtaçtır.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol