“Özgürlüğe, çiçeklere, güneşe ve aya sahip olan kimse mutsuz olabilir mi?”

diye mutluluğun tarifini yapmış

 Oscar Wild.

Mutlu olabilmenin aslında çok da zor olmadığını, basit şeylerde onu aramanın mümkün olabileceğini naif şekilde ifade etmiş.

İnsanların mutsuzluğunun sebebi sahip olamadılarının eksikliği değildir, sahip olduklarının gözlerindeki kıymetsizliğidir. Dönüp içine bakabilse neler taşıdığının farkına varabilir fakat hayata hep başkalarının aynasından bakmak kendisi dışında her şeyde kendini aramaktır...

Penceresinin önünde saksıya dikilen bir çiçeği sulamak yerine komşusunun çiçeklerinin ne kadar güzel olduğuna bakıp neden onlara sahip olamadığına imrenmesi gibi...

Belli dönemlerde çeşitli sıkıntılar yaşanabilir ki hayat sadece gül bahçesinden ibaret değildir. O dikenleri tutmadan, avuçları kanamadan güle kimse ulaşamaz. Ancak dikeni var diye de gülden vazgeçersen başkasının rengarenk gülbahçesine bakıp öylece mutsuzluğa yelken açarsın. 

İçinde bulunulan dönem tüketim mutluluğu adı altında geçer. Ne kadar tüketirsen o kadar mutlusun algısıyla herkes bir tüketim çılgınlığı içerisinde birbiriyle yarışıyor adeta ancak etrafınıza baktığınızda kimsenin o kadar da mutlu olmadığını anlarsınız. Herkein yüzünde sahte gülümsemeler, dillerinde anlamsız cümleler...

Hani tüketmek mutluluktu?

Bir şeyler tüketerek, umarsızca para harcayarak mutluluğa ulaşılamadığını ne zaman anlayacağız?

Öyle olur ki sonunda tükenen yine kişinin kendisi olacaktır çünkü içine dönüp baktığında aslında yığınla aldığı kıyafetler, oturduğu cafeler, çekindiği fotoğraflar vs. aslında onu mutluluğun kapısına dahi yaklaştıramamıştır. Sadece böyle yaparak varlığını ifade etmeye çalışmıştır. Onca kalabalığın içinde sahip olduğu tek şeyin aslında koca bir yalnızlık olduğunu fark edecektir.

Eğer bir gülün kokusunu içine çekebiliyorsan, yağmurun altında ıslanabiliyorsan, yağmur sonrası toprak kokusuyla buluşabiliyorsan, gökkuşağına dokunabiliyorsan, güneş tenini yakarken rüzgâr saçlarında dolaşıyorsa, gecene ay eşlik ediyorsa ve sol yanında bir şeylerin kıpırdamasına sebep varsa buna da bir papatyayı şahit tutuyorsan, sevdiklerinle beraber aynı havayı soluyup aynı sofrayı paylaşıyorsan, birlikte gülüp birlikte ağladığın insanlar varsa etrafında, eline batan bir dikende dahi canını acıyan dostların varsa, hâlâ içtiğin bir kahvenin kırk yıl hatrı varsa, elini öpüp alnına koyduğunun annen ve baban varsa, günün tüm yorgunluğuna rağmen akşam evine geldiğinde tüm yorgunluğunu alan evladının kokusunu içine çekebiliyorsan, sağlıklı bir yaşam sürdürebiliyorsan, hayatı senin için anlamlandıran biri varsa ve hala hayaller kurabiliyorsan mutluluğu başka şeylerde aramanın mânâsı nedir ki?...

Önce sahip olduklarının farkına varmalı insan varmalı ki neyi nerede araması gerektiğini bilmeli. Çok da uzaklara gitememek lazım. Bazen bir adım ötende, bazen bir nefes kadar yakınında olabilir mutluluk. O yüzden sahip oldukların, sahip olamadıklarından daha çok mutluluk ve huzur verir.

Son olarak şu notu bırakalım;

“Başkaları olmaya çalışma, kendin ol ve mutluluğu yaşa!”

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol