Dünyaya gelen her insan, biçilen bir ömrü yaşayıp, gider.

Bu verilen ömür dakikaları sayesinde ya ebedi bir hayat kazanacak ya da bir daha gelmemek şartıyla ebedi hüsrana uğrayacaktır.         

İnsan başıboş bir varlık olmadığı için şu dünyaya belli bir gaye için gönderilmiştir.

Yüce kitabımız Kur’an’da ‘’Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım" buyurmaktadır’’ o halde asıl vazifemiz kulluk.

Kime, niçin kul oluyoruz.?

Her gün bize bu dünya sahnesin de çeşitli nimetler, niçin sunuluyor.

Bu nimetleri gönderen zat bizden ne istiyor.

Acaba dünya sahnesinde insanların yüzde kaçı bu muhasebe içinde hayat geçiriyor.

Hayat sadece yemek içmek mi öyleyse neden bir fil kadar yemek ya da su içemiyoruz.

Daha da ötesi bizden çok büyük mahlûklar neden bizim emrimize verilmiş, hiç düşündük mü?

Öyleyse şu dünya sahnesinde bir an, insan denilen varlığın yok olduğunu düşündüğümüzde neden hayat anlamsız hale geliyor.?

Zaman kavramı her an yok olmaya doğru gidiyor.

Acaba geri döndürme çaresi var mı?

Yaratıcı zaman kavramına yemin ederken biz kullarını hangi konularda düşünmeye davet ediyor.

Neden hep genç kalmıyoruz, neden yeni doğan çocuklardan bazıları, dünyaya gözünü açar açmaz hayata hemen elveda deyip, gidiyor.

Hayatının baharındayken gencecik bedenler ne çabuk soluyor.

Hz. Ebubekir( r. a) gibi cennetle müjdelenmiş bir zat ‘’ Ahiret hayatı garantide olmadığı halde rahat ile yaşayan insanlara şaşarım’’ derken bu tavsiyesini neden hatırlamak istemeyiz?

Verilen ömür sermayesini, günlük boş işlere harcayıp, içinde ebedi kalacağımız hayat için bir çaba içinde olmamak akıl karı mı?

Ölmek için dünyaya geliriz, harap olmak içinde binalar yaparız gerçeğini niçin hatırlamak istemeyiz?

Emanetin sahibine teslim edileceğini bilmeyenimiz yoktur öyle ise hayatımızın asıl sahibi Rabbimiz olduğu halde ömür emanetini neden onun yolunda harcayamıyoruz?

Üstad Bediüzzamanın belirttiği gibi ‘’ Biz gidiyoruz aldanmakta fayda yok, gözümüzü kapamakla bizi burada durduramazlar her an sevkiyat var’’ derken dünyada kalıcı gibi yatırım yapıp ebedi hayatı hiç düşünmemek akıl karı mı ?

Kâinatın varlık sebebi insanın kendisidir.

Diğer varlıklara baktığımız zaman her biri vazifesini ihmal etmiyor.

Mesela arı bugün bal yapmayayım koyun süt vermeyeyim demiyor. İnsanlardan birçoğu hayat sadece yemek içmek gibi basit eylemlerden ibaretmiş gibi, günlük siyasi meselelere takılıp zaman harcıyor.

Öyleyse şimdi soruyorum:     

Hz. Mus’ab, güzel evinden ve şa’şalı hayatından tutun da, dünyaya ait zevk ve lezzet adına ne varsa, hatta kendisini İslâm’dan alıkoymak isteyen anne ve babasına kadar hepsini ve her şeyi ciddi bir hasbîlik ve yüksek bir fedakârlık ruhuyla neden terk etti.?

Hiç düşündük mü?

Hayat bir sayfaysa; ömür bir kalemdir.

Keşke bizler de hayat sayfamızı Hz. Musâb gibi manevi nurlarla doldurabilsek.

Haz ahlakının kurucusu Aristipposun ifade ettiği gibi hayat ,sadece haz (zevk) peşinden koşmak asla değildir?

Bu evrende her varlık anlamlı hareket ediyor.

Evrenin efendisi konumunda olan insanın anlamsız hareket etmesi asla düşünülemez.

Ömür dakikalarını felsefenin bakış açısıyla harcayamayız.

O, her şeyin temelinde maddeyi görür.

Hâlbuki bizim inancımızda madde araçtır, amaç değil.

Madde elde olsun ancak gönülde olmasın temennisiyle, ömür sayfalarını manevi nurlarla dolduran tüm okurlara selam olsun……   

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol