Dünyanın düzenini bozan Covid-19 salgını sonrası, dünyada Maymun çiçeği hastalığı baş gösterdi. Sizlere ne Covid’i ne de Maymun çiçeği hastalığını anlatmayı düşünmüyorum. Çünkü  çok sıkıcı olan kuru bir yazıya dönüşürdü. Maymun denilince akla ilk gelen şeylerden biri, o çok sevdiğimiz çarşıda-pazarda yüksek fiyatıyla göz dolduran ama bir türlü satın alınıp yenilmeyen misafirlik ikram MUZ meyvesidir.

Peki! Hiç okudunuz mu bilmiyorum ama…bu haftaki yazımda, maymunun çok sevdiği muzun mitolojik söylencesini anlatmaya çalışacağım. Dinler tarihçisi Mircea Eliade, Okültizm, Büyücülük ve Kültürel Modalar kitabının “Ölüm Mitolojileri” bölümünde, sade bir dilde günümüz için çarpıcı bir Endonezya halkının mitolojik söylencesini kaleme almıştır. Maymun çiçeği hastalığını mitolojik söylence bağlamında ele almadan önce miti “Ölüm Mitolojileri” bölümünden alıntılama yapmak istiyorum: “Başlangıçta gök yeryüzüne çok yakındı ve Yaratıcı, insanlara bir ipin ucunda armağanlar sarkıtıyordu. Bir gün bir taş sarkıttı. Ama atalar taşa el sürmedi ve yaratıcılarına şöyle seslendiler: ‘Bu taşla ne yapacağız? Bize başka bir şey ver.’ Tanrı bu isteğe uydu; bir süre sonra onlara bir muz verdi, muzu sevinçle aldılar. Sonra atalar gökyüzünden şöyle diyen bir ses duydu: ‘Muzu seçtiğiniz için hayatınız da onunki gibi olacak. Muz ağacı meyve verdiğinde, ana gövde /ebeveynler/ ölür; bu yüzden siz de öleceksiniz ve sizin yerinizi çocuklarınız alacak. Taşı seçmiş olsaydınız, yaşamınız da bir taşınki gibi olacaktı, değişmez ve ölümsüz.”

Mitolojik söylenceler bize doğum ve ölümün zıtlığıyla alakalı her ne kadar geleneksel dünyayı anlamamız bakımından önemli olsa da; sistemin yürütücülerini de anlamamız bağlamında önemlidir. Mitolojik bağlamda ilk dikkat çeken şey, göklerin yeryüzüne çok yakın olmasıdır. Gökteki tanrılar ve insanlar arasındaki sınırın da günümüzde anladığımız gibi belirgin olmamasıdır. Kutsal olan bu dünyada açıkça görünür olduğu bir zamandan söz edilmektedir.

Göklerde (kutsallık mihrabı) yaratıcının yarattığı ve geleneksel olarak atalara sunaklarda hediyeler sunulması yine günümüzdeki bir kutsallık zamanına girift de bulunur. İnsanın varoluşunun ayırt edici yönü üretim-emek henüz yoktur da…

insan, kutsalın gökten indirdiği hediyelerle doğum-ölüm arasındaki zamanı sürdürmektedir.

Mitin en can alıcı noktası ise yaratıcının sunduklarıyla yetinmeyen insan doğal ekonomiye meydan okuma girişim hatasında bulunmaktadır. “Bize başka bir şey ver.”

Bu, insan için bir meydan okumadır, o anda hesaplanmayan ve tekrarı olmayan süreci doğurmaktadır. Taş ve muz, insanın varoluşunun birbirine zıt iki temel prensibini sembolize etmektedir.

Söylencenin öznesi olan taş, insan ya da sistemin düzeni için ölümsüzlüğü-değişmezliği ve kalıcılığı sembolize ederken; insan için taş bir hediye olarak algılanmamıştır. İnsan ölümsüzlük gibi bir gücün fırsatını kaçırdığı için pişman olmuş olsa da ölümsüzlük-değişmezlik yasası içinde taş gibi soğuk, hareketsiz olmak gibi okunabilir. İnsanların, büyük bir ödül gibi heyecanla ve sevinç içinde kabul ettikleri maymunun en çok sevdiği meyve muz, yani değişim, hareket-canlılık ise ölümün sıcak ateşi karşısında acının hükümdarlığını egemen kılmaktadır. Muzu sevinçle kabul eden insanlık için artık sahne kapanmıştır, ip göğe çekilmiştir.

Yaratanın sesi artık duyulmaz olur. Boşluk oluşur ve taş yerine muzu seçen insanların (maymun/ atalar) varoluşsal anlamı da muz ağacı gibi olmaktadır. Onlar muz meyvesi verdikçe ölürler, ret edilmiş kalıcılığı yakalayabilmenin tek çaresi ise çoğalmaktan geçmektedir. Lakin, çizgi çoktan çizilmiş, ikiye bölünme ortaya çıkmıştır.

Tuhaftır ki; maymuncu sisteminin oligarkları ‘Bununla ne yapacağız?’ diye soru sordukları taş ile ne yapacaklarını bilmemiş ve kabul etmemiş olsalar da; biz masum insanlara Muz ağaçları meyve verdikçe: O, meyveden (muz) yiyenler yok olmaya mahkûm olan nesilleri zaman içinde anlayabilirler mi?

Oysa ki; bir taş yontulur.

Antik Yunan mitolojisinin çılgın çocuğu Prometheus’un tanrılardan çaldığı ateş gibi insanlık için bilgisizlikten kaçındırılan ölümsüzlük yine taşın kalıcılığında yakalamaktadır zaman içindeki zamansızlığın yasalarını…

Maymun çiçeği hastalığı sayesinde yeniden taş ile muzun mitolojik söylencesinde olduğu gibi, dünyadaki burjuva ya da yeni hümanizma akımı için Mars’tan, mavi gezegen için yeni bir uygarlık hümanizması doğar mı?

Bilinmez…

Charles Darwin’in Evrim teorisi bağlamından bir bakış açısı getirilmiş olursa; pandemiler modern biyolojinin temel taşı olması kaçınılmaz olabilir. Teoriye göre, en güçlü olan hayatta kalacaktır.

Salgınlarla birlikte doğal seçici seleksiyon toplum ya da insanlar arasında en güçlü genetiğe ve ekonomiye sahip olanların varlığının uygarlığının devamı adına olabilir.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol