Ramazan ayına sayılı günler kaldı. Çarșı pazar alev alev... 
Ramazan için alış veriş yapmak isteyen vatandaşlar fiyatlar karşısında çaresiz... 
Zira zeytin, peynir, kıyma, bakliyat ürünleri gibi temel gıdaların yanına yaklașılmıyor. 

Yıl başında asgari ücrete yapılan sevindirici zam, yılın ilk üç ayında eriyip bitti. 
Mart ayında Birleşik Kamu İș Sendikası dört kişilik bir ailenin açlık sınırını 5738 lira olarak açıkladı. 
Oysa Șubat ayında bu rakam 4552 liraydı. Yani bir ayda 1200 liraya yakın bir artıș gerçekleşmiş... 

Açlık sınırının altında kalan asgari ücretli, Ramazan ayını nasıl çıkaracağını, sofrasını nasıl kuracağını bilememenin çaresizliğiyle bașbașa kaldı.

Evet, bu sıkıntı sadece bize özgü değil. Dünya ve Avrupa da benzer sıkıntılar, sorunlar yașıyor ama bunun bize yansıması çok daha ağır oluyor... 

Enerjide dışa bağımlı olmak, üretim konusunda kendi kendine yetememek ve tarımda izlenen yanlış politikalar bizi ekonomik anlamda daha kırılgan bir ülke konumuna getirdi. 

Meseleye ideolojik bakmak yerine, daha gerçekçi bakmasını bir türlü beceremiyoruz. Partizanlık olmazsa olmazımız. Bu sebeple akılcı çözümler üretmek yerine, ideolojik anlayışlara sığınıyoruz. Bu zaafımızı yenmek bir yana, bununla mücadele edemeyecek hale geldik...

Devletçilik ilkesinde 'devlet halk için vardır' ibaresi geçer.
Bizimkiler bu gerçeği görüp gereğini yapmak yerine, üç harfli marketler zincirini, aracıları ve stokcuları suçlamaya, algı yapılıyor suçlaması yapmaya, sözde denetimlerle de halkın gözünü boyamaya devam ediyorlar.
Kimse de demiyor ki, sen devlet olarak nerdesin ve bu olan bitenin neresindesin? 

Ayrıca bu denetimlerin vatandaş olarak bana ne yararı olacak? 
Marketlere kesilen cezalar fiyatları düşürecek mi, benim alım gücümde bir iyileştirme sağlayacak mı, diyen yok. 

Kesilen cezayla devletin kasasına girecek paraya züğürt tesellisi gibi sevinelim mi? 
İyi de bu vatandaşın içindeki yangını dindirmiyor ki... 
Kaldı ki, kesilen ceza, söz konusu marketlerin birkaç şubesinin bir günlük kazancı bile değilken... 

Cezalar caydırıcı olmayınca, çözüme yönelik somut adımların atılmasına sebebiyet vermedikçe, kalıcı çözüm üretmekten de uzak oluyor. Dolaysıyla kesilen cezanın da bir kıymeti harbiyesi kalmıyor haliyle...

Yani yirmi yıldır iktidar olmanın verdiği güç ve birikime rağmen, hala mağduriyet edebiyatı yapmak... 

İktidar halkına karşı bu kadar aciz mi, denetleme mekanizması bu kadar çökmüş mü, diye sormadan edemiyor insan... 

Yağ, şeker, un, buğday, sebze, meyve... derken sıra, yine halkın temel besin maddeleri olan patates ve soğanda...
Zira patatesin kilosu 10 lira psikolojik sınırına dayandı. 

Pazar sabahları salçalı patates kızartması benim olmazsa olmazımdı. Șimdi o zevkten de mahrum kalacağız gibi görünüyor.

Gıda fiyatlarına gelen aşırı zamlar, koli yardımı yapmak isteyenlerin sayısını da ciddi anlamda azalttı. Bu da fakirin sofrasını  etkileyecek bir başka olumsuz unsur... 

Hasılıkelam halkın mütevazi Ramazan sofralarını kurmak, kendi bütçesine göre donatmak yine Allah'a kaldı...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol