İnsanların her türlü olumlu ya da olumsuz düşüncesinin temelinde ruhsal yapısı yatar.

Yani ruhsal açıdan ne kadar sağlam ise bir insan, düşünce yapısı da o derecede sağlamdır.

Ruh da çok hassastır ancak onun bu kadar hassas olmasının temel nedeni kalp ile arasındaki bağdan kaynaklıdır.

Kalbin ritimleri ne kadar düzenli ise ruhun da içinde bulundu yapı o kadar sağlamdır.

O her ne kadar bir et parçası olsa da aslında soyut bir varlıktır yaradılışı itibariyle.

Yani kalp, sadece vücuttaki diğer organlar için değer teşkil etmiyor.

Maneviyatın da asli kaynağını oluşturan temel varlık, kalptir...

Bazen kırılır, bölünür bin parçaya...

Bazen mutluluktan kanatlanıp uçar gider düşüncelerle örülü sonsuz ufuklara...

Bazen bin sır taşıverir ketum bir halde...

Bazen koca dünyaya kafa tutar bir sevda uğruna...

Bazen bir güzel söze ya da bakışa kanar...

Bazen kilit vurur kapısına bir daha açılmamacasına...

Bazen gülün dikeni batar ona ellerden önce...

Bazen bin yaraya derman olan sözler dökülüverir en manalısından...

Bazen herkes susar o dile gelince...

Bazen değersizleştirilip atılır kıyıya köşeye...

Bundan dolayı ona çok hassas davranmalıyız.

Bedensel yaralar iyileşir de eğer kalpteyse o yara bir ömür boyu sürer gider...

Düşüncelerin iyisi de kötüsü de oradan çıkıp dilimiz aracılığıyla kelimelere dökülür.

Buradan çıkan sözler kimilerine merhem olurken kimileri için de bir zırhı delen mızraktan farksızdır.

O yüzden yıkmaktan ziyade onarmak her zaman daha önemlidir ve insanın gerçek değerini ortaya koyar.

“İnsan, kalbinde ne taşıyorsa dünyayı da öyle görür.” demişti Gothe. 

Yüreğimiz ne kadar temizse dünyaya baktığımız pencere de o kadar temizdir. 

Herkesin bu hayatta inandığı bazı değer yargıları vardır. İnsanları ve olayları da bunlara dayanarak eleştirir. 

Orası öyle bir yerdir ki orayı temiz tutmak asli görevimiz olmalıdır. Temizliğin imandan geldiğini söylediğimizde o temizlik bedensel değil tamamen yürekseldir.

Yani asıl temizlik oradan başlayıp ruhumuza sirayet edendir.

Çünkü rabbimiz şöyle demişti:

“Yere, göğe sığamadım;mü’min kulumun kalbine sığdım.”

Yani orası bizim misafirhanemiz.

Yaradan da bizim en kıymetli mihmanımız.

Onun orada sürekli var olduğunu ve orayı neden temiz tutmamız gerektiğini bilerek hareket etmeliyiz. 

Kalp, bize verilen en değerli emanetlerdendir.

Yaradanın karşısına çıkınca onu ne kadar koruyabildiğimizdir önemli olan.

Yapılan ibadetler önce oranın süzgecinden geçer işte bundandır amellerin niyetlere göre şekillenmesi.

Hani bir şarkıda geçer ya;

“Gözler, kalbin aynasıdır.

Yalan nedir bilmez onlar.”

İşte gözlerin neden gerçeğin yansıtıcısı olduğunu gösteriyor bu dizeler çünkü o kalple bağını koparmaz hiçbir vakit ve ne ise oradan geçen, gözlere yansır; öyle yalansız...

Son olarak da Nuri Pakdil’in şu sözünü söylemeden geçmek olmaz.

“Bir insanı kalbinden tutmadınız mı, görün nasıl kayıp gidecek elinizden.”

Yani sevda, el ele tutuşamaktan ziyade; yürek yüreğe tutunmaktır birbirine!!!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol