Uzun bir aradan sonra siz değerli okuyucularımla bir arada olmak mutluluk verici. İşlerimin yoğunluğu nedeniyle yazılarıma bir süre ara vermek durumunda kaldım. Üzerine bir de pandemi sürecinde yaşanan tatsızlıklar eklenince, sizlerden bir süreliğine ayrı kaldım.

Bazı özel sıkıntılarımı, sorunlarımı bu süre zarfında çözmeye çalıştım. Bazılarıyla da mücadelem hala devam ediyor. Demem o ki, kimsenin hayatı dikensiz gül bahçesi değil. Herkes bir şeylerle sınanıyor bu hayatta. Her şey yolunda gitse, hayatın, mücadelenin bir anlamı da olmazdı zaten. Böyle böyle olgunlaşıyor, deneyim kazanıyor, amiyane tabirle, pişiyoruz…

Hayat böyle bir şey işte… Sıkıntılar, sorunlar bu hayatta her daim var ve olacak da... Önemli olan bu sıkıntılardan, bu sorunlardan kurtulmak için gerekli azmi ve çabayı kendi içimizde gösterebilmek… Bunun da çok kolay olmadığını biliyorum ama bir arkadaşımın da dediği gibi: “Zorluklar aşılmak içindir, hele de aşılmaya mecbursa…”

Hayatta zorluklarla mücadele ederken, her şeyden evvel sağlam bir altyapınızın olması gerekiyor. Çabuk demoralize olup yenilgiyi baştan kabullenmek yerine, daha akılcı ve optimist olmak gerektiğine inananlardanım. Her sıkıntıdan bir felaket senaryosu çıkarmaya çalışmak yerine, o sıkıntının sizdeki yansımasını ortadan kaldırmak için bir otokontrol mekanizmasına sahip olmak,  size yepyeni bir hayatın da kapılarını açacaktır.

Herkes, bir şeylerle sınanıyor bu hayatta… Kimi sevdikleriyle, kimi sağlık sorunlarıyla, kimi aile kavramının “gel git” leriyle sınanıyor; kimi de ekonomik anlamda hem kendisi hem de ailesi adına bu hayatta var olma mücadelesi veriyor.

Hayat zor, mücadele esas ama bu mücadele nasıl ve neye göre verilmeli? Belki de esas sorulması gereken sorulardan biri de bu. Kafalardaki soru işaretlerine ekonomik sıkıntıların ağırlığı da eklenince, vaziyet içinden çıkılmaz bir hal almaya başlar ki, işte esas sancılı süreçler de bu aşamadan sonra başlar. Ve nereden başlayacağını bilememenin çaresizliği, rüzgara tutulmuş bir kayık gibi, sizi bir bilinmezliğin gizemine doğru sürükleyip durur…

İnançlı insanların sığındıkları en önemli kriterlerden biri, “Allah kimsenin omzuna kaldıramayacağı yükü yüklemez” gerçeğidir. Bu öylesine güçlü bir inançtır ki, ben bu sorunlarla mücadele edebilirim gerçeğini kazır belleklere. Bu tip insanların sıkıntılardan daha az hasarla çıktıklarını ve mücadele ruhlarının da daha gelişmiş olduklarını görürüz.

Sürekli “keşke, niye, neden” ile başlayan cümleler kuranların, bir felaket senaryosunun vazgeçilmez aktörü gibi daha fazla yıprandıklarını ve sorunlarla mücadele etme yetilerinin de daha zayıf olduklarını görürüz.

Bir arkadaşım, uzun süredir birlikte olduğu sevdiği kadınla, evlenmiş, mutlu bir yuva kurmuştu. Birkaç yıl sonra bir de çocukları oldu. İkisi de çalışıyordu ve her şey onlar için yolunda gidiyordu…

Ama aileler işin içine girince, bu mutlu evliliğin temelleri çatırdamaya başlamış ve nihayet bir süre sonra da yıkılmıştı. Tüm barıştırma girişimleri ve çabaları bu evliliği kurtarmaya yetmedi. Ego, gurur, kibir gibi illetler mutlu bir yuvayı yıkmakla kalmamış, “ben haklıydım” algısını da belleklere kazımıştı. Ne de olsa kimse kendi ayranına ekşi demiyordu.

Yuvası dağılan, eşinden, oğlundan, evinden, eşyalarından, anılarından, huzur kokan yuvasından ayrılan adam, tası tarağı bir çantaya sığdırıp baba evine geri dönmüştü. Delikanlı maddi ve manevi anlamda yıkıma uğramıştı.

Olay yargıya intikal etmiş ve adli süreç başlamıştı. Avukat masrafları, mahkeme harcı, içinde nafaka ve yıpranma payının da olduğu maddi zararın yansıması, evinden yuvasından ayrılmış bir genç için büyük bir yıkım demekti.

İki maaşla rahat bir hayat süren delikanlı, tek maaşla baba evine dönmüş, evlendikten sonra edindiği mal varlığının yarısını kaybetmiş, mali açıdan çok büyük kayba uğramıştı…

Buna rağmen hayata küsmedi. Yüzündeki gülümsemeyi hiç eksik etmedi. Polyannacı bir tavırla, her şeye yeniden başladı, hayata dört elle sarıldı. Oğlunu iki haftada bir, sadece dört saat görmesini bile sorun etmedi ki, oğlu onun her şeyiydi…

Bu hayatta bazı rüzgarlar sizi sarsabilir, yönünüzü kaybetmenize sebep olabilir ama siz istemezseniz, sizi alıp götüremez. Bu azim ve çabanın sizde olduğu gerçeğine kendinizi ne kadar inandırırsanız, bu tür badirelerden de en az hasarla çıkarsınız… Yani demem o ki, siz göçmen kuşların uçmasına engel olamazsınız ama başınızın üstüne yuva yapmasına engel olabilirsiniz…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol