Bu ülkede yaşamak, yaşayabilmek hiç kolay değil.

Herkes kendince bir mücadele veriyor.

Kimileri tatil beldelerinde, lüks otellerde gününü gün ederken, kimileri de bu hayatta var olma, ayakta kalma, namerde muhtaç olmadan karnını doyurmanın peşinde...

Hayatta herșey ne yazık ki paraya endeksli.

Parasız hiçbir şey yapılamıyor.

Söz gelimi yatalak annesine ya da babasına bakmak zorunda olan insanların, asgari ücretle verdiği mücadelenin varlığı...

Ya da gurur denen şeye kendini kaptıran ve etraftan yardım isteyemeyen insanların o vakur duruşları...

Kimi hergün gördüğü trajik görüntüleri kanıksarken, kimi duygulanıp bir şeyler yapma gayretine soyunuyor.

Merhamet ve vicdan denen değerler herkeste farklı tecelli ediyor.

Faturalar ise, sırtlara yüklenen ağırlık olarak çıkıyor karşımıza.

Doğalgaz, elektrik, su, internet, cep telefonları, taksitler ve hatta mahalle marketlerinde veresiye defterlerine yazdırılan günlük harcamalar...

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, geçen yıl 3.7 milyon abonenin faturasını zamanında ödeyemediği için elektriğinin kesildiğini açıkladı.

Bu da yaklaşık 20 milyon insanın bu kesintiden etkilendiğine, yani neredeyse ülkenin dörtte birine takabül ediyor.

Benzer rakamlar doğalgazda da var.

Bu rakamlara hergün yenileri ekleniyor.

Daha da ilginci, milyonlarca vatandaş da borç ve icra dosyalarıyla adliye koridorlarında uğraş veriyor...

Buna rağmen yılmadan, yıkılmadan yaşam mücadelesi vermeye çalışan hiç de azımsanmayacak bir kitle var...

Bardağın dolu tarafını görme uğraşı ve mücadelesi, her türlü övgüyü fazlasıyla hak ediyor aslında...

Herșeyin güllük gülistanlık olduğuna inananlar ise, lüks cep telefonlarını, araç sayılarındaki artışı ve avm'lerdeki yoğunluğu gerekçe göstererek verilen mücadeleyi görmezden geliyor...

Piramidin alt ve üst tabakası șișerken, orta tabaka eridikçe eriyor.

Iste Menderes'in her mahallede bir milyoner yaratma çabasının geldiği nokta...

Aklıma bir arkadașımın: "Bu fakirleri boş bir alana toplayıp topluca tarayacaksın.

Yaşamamalı bunlar. Zenginlere de ayak bağı oluyor, ülkenin prestijini de sarsıyorlar..." söylemi geldi...

Ya da Kemal Sunal'ın o meşhur Devlet Kuşu film repliği: "Bayram senin neyine? Bayram, patronun hakkı..."

Bayram, elbette yaşayan herkesin hakkı.

Ama bu hakka bile kendini layık göremeyenler, başkalarının bu hakkı layıkıyla yaşaması için bir ömür boyu çalıșıyor.

Ne yazık ki bu ülkenin kaymağını üst tabakada bulunan bu insanlar yiyor.

Ve kalan büyük bölüme de hükmediyor. Ve bu hükmü de kendine tanınmış bir hak olarak görüyor.

Bazı din adamları, politikacılar ve sendika liderleri yıllarca aza kanaat etmeyi ve fakirliği bu topluma bir değer olarak sundular.

Onlar gününü gün ederken, statülerini kullanarak halka da yön verdiler...

Bu meslek gurubundaki insanlar gariban halkı, parsayı toplamak, heybelerini doldurmak için bir araç olarak gördü hep...

Yurdum insanı da yapılanları görmezden gelip onlara inanıp bağlandı...

Sokağın nabzı denen gerçek, bize çok şey anlatır.

Hayat orada şekillenip, değer kazanır.

Bu gerçeği görmek için sokağı tanımak gerek.

Bakmakla görmek bu yüzden birbirinden farklı...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol