Bilişsel olarak sınırsız bilgi hedefi ahlaki olarak sınırsız olan iyi hedefe yönelik sınırsız bir sorgulama olarak “iyi nedir?” sorusunu aklımıza getirmektedir.

Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, bu yazı farklı disiplin alanlarını bir araya getirmenin denemesidir.

Antik Yunan’ın aristokrasisi karşısında onların kurnazlığa boyun eğen filozofu Sokrates’in Davasının dramlarını hiç yaşamadıysanız, bir toplumun yıkıcı mesajlarının aynı zamanda da onarıcı bir olgu taşıdığını anlayamayız.

Spoudaios: Stoacı felsefe anlayışında bilge erdemli (spoudaios) olmak zorundadır.

Erdem belirtisi olan çevresindeki şeylerle uyum içerisinde, bilgeyi niteleyen özgürlüğü de sergilemektir.

Stoacı anlayış, kaderinin karizmasının getirisini kabul eden bir-nevi gönüllü bir boyun eğiş gösteren ve başka şekilde davranamayacağını bilen bilgedir. Kader karizmasının ışığında çevresini evrensel anlamda iyiyi amaçlayan bir ürün olarak kabule giderken bilinçli olarak uyum sağlamak için amaç eylemi yolundadır. Stoacı felsefe anlayışının izlerini tıpkı Sokrat’ın kendi feda ediş izlerini edebiyat eserlerinin kurgusal karakterlerinde de karşılaşırız.

Edebiyatta karşımıza çıkartılan karakterler bir farkla tam gelişim insan modeliyle sunulur. Gelişim Psikolojisi bağlamında Eric Erikson’un Gelişim Dönemleri Kuramının sekiz evresini karakterde dönemsel olarak tek bir evre içine sığdırılmaktadır. Örneğin karakterler “özgürce seven”, “kimliğini özgürce” ret eden veya tam tersi “kabul eden” olarak kurgulanır.

Karakter kurgulamasının en iyi kalemlerinden öncül olan İngiliz Şair ve Oyun Yazarı William Shakespeare’in Hamlet oyunun baş karakteri Hamlet verilebilir. Hamlet başlangıçta kendisini yani davranışlarını ölçme eyleminde gören karakter olarak şu cümleyle yansıtılır: “Fazla durgun da olma; aklını kullanıp ölçüyü bul. Yaptığın söylediğini tutsun, söylediğin tuttuğunu. Başta gözeteceğimiz şey yaradılışa, tabiata aykırı olmamak.” Fakat buna neden olan şeyin de Karl Marx’ın ifadesiyle dile getirecek olursam olumsuz koşullar tarafından kendisinin -yapmayı gerçekleştirmek- istediği eylemlerinin engellenmesi sonucu olduğu anlatılır. Marx’a göre insanlar koşulları oluşturmaz; koşullar insanları oluşturur. Hamlet aslında tuhaflık duygusu içinde kendisiyle olan önemli bir karşılaşma da yaşar. Danimarka kralını görmeye giderken, Danimarka kralı olacak/olması gereken bir Prens’tir aynı zamanda da… Hamlet’de tıpkı Sokrat’daki gibi var olan her şeyin kader karizmasının zorunluluğunun üstlenici bir görev eylem kahramanıdır sonuçta, bunu da bizlere “Talih (kader) kahpenin biridir,” akılla ölçerek vermektedir. Bu noktada şayet uygun düşerse Nietzche’nin nihilist üst-insanımsı Hamlet’i oyunda perde ilerledikçe somutlaştığı söylenebilir. Tam gelişmiş ya da üst-insan nasıl olabilir? Bunu “Bırak Olsun” ifadesinde buluruz Hamlet’in yan karakterde. Bu noktada trajik olan şey Hamlet’in harekete geçmek zorunluluğunu hissetse de eyleme geçemez. Böylece özgür olmak arzusu karşısında birey de olmayı arzular. Kendi kaderi üzerinde hakimiyet kurma güdüsünü ise Hamlet’in yüzyıllar boyunca dillere pelesenk olan şu sözü yansıtır: “Olmak ya da Olmamak, işte bütün mesele bu” sözüyle kaderci aklını ortaya koyarken bunun karşısında da özgürlük istencini dile getirir. Ki, o, bir akıllı prens olarak var olmak mı; Aptal bir prens olarak yok olmak mıdır, bütün meselesi…Varoluşun kader karizmasında fark edemediği şey ise sınırsız varoluş için giriştiği eyleminde aklıyla ölçüp-öngöremediği şeylerin gerçekleşmesidir. Hamlet bizlere sınırlandırılmış özgürlüğün ve aklın maskelenmiş tam gelişmiş insan gibi sunulmaktadır. Tekrar yazının başına dönecek olursak, Sokrates’in aristokratların kurnazlığına boyun eğen filozof algısı aslında başlı başına hayatını sonlandırdığı bir kâse baldıran zehrini içerek hayatını sonlandırmasında bulabiliriz. Çünkü ölümden korkup aptal bir filozof olmadığını kanıtlamak için kader karizmasının karşısında yer almaktansa; ölümü severek kabul eder ve binlerce yıl yaşamayı seçer. Tarihte yazılı hiçbir kaynağı olmayan Sokrat böylece akıllı, kaderin karizmasının erdemi adına filozof olarak insanlık tarihine adını yazdırmış olur. Peki Hamlet’de son nasıl bulur aptal bir prens olarak varoluş zorundalığına girerek: Kraliçe yanlışlıkla zehirli içkiyi içerek ölür. Kavganın düellosunun şiddetini arttırdığı bir anda zehirli kılıcı eline geçiren Hamlet ölmeden önce hem Laertes’i hem de amcası Kral Claudius’u öldürür. Hamlet biz okuyucularına gerçek bilgeliğin aslında başlangıcı bilen ve ölçenin sonucu da bileceği düşüncesini aşılamaktadır. Hamlet, ne Nieztche’nin üst-insan ne de Erikson’un gelişim evrelerini tamamlayabilmiş kahraman gibi sunulan bir anti-kahramandır. Bu tip Hamlet gibi kahramanlar sinemada da kahramanın ana-karakterin kişilik bölünmelerinde sıkça karşılaşabiliyoruz. Karakter bölünmesini sinemada Shakespeare’in oyunlarının sinema tarihinde toplumsal olaylar, dönemlere ve koşullara göre yeni versiyonlarının mitolojik- arkemize dayanılarak yeniden kurgulanabilmesinden oyun yazarlığını ne kadar güçlü olduğu da anlaşılabilir.

Yazıya son vermeden önce Sigmund Freud’un Hamlet’i “Oidipus” sorunu ile analiz incelemesine işaret ettiğini belirtmek gerekir. Yine tragedyaya psikanaliz yöntemi uygulayarak ünlü bir inceleme çıkaran Ernest Jones olmuştur. Jones’e göre Hamlet, babasının intikamını almak için bir türlü harekete geçemeyişi, zamanını durmadan erteleyiş nedenlerini incelemiştir. Jones, Hamlet karakterinin Shakespeare’in babasının 1601 tarihinde öldüğü ve Hamlet’in de hemen ölüm olayının gerçekleşmesinden hemen sonra yazıldığı görüşünü iddia etmiştir. Jones, Shakespeare’in babasına karşı duyduğu hislerin canlandığı bir sırada Hamlet’i kaleme aldığı sonucuna varmıştır.

Dipnot: Yazı daraltılmış bir deneme incelemesidir.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol