“Bizi rahat bırakan kötülükleri seyretmek bize keyif verir,” Lucretius.

Bir başkasının çevresini saran kötülükleri seyretmek ve o sorunları dinlemek için duygusal zekâ yeteneğimiz yani empatimizin gelişmiş veya eğitim bağlamında psikolojik açıdan yardım edecek bir eğitim almış olmak gerektiğini düşünüyorum.

Çünkü psikolojik eğitim almamış insanlara bir sorunumuz konusunda açıldığımızda soruna bir çözüm sunmak yerine sorunu daha fazla nasıl sorun haline getirilebilir üzerine yatırım yapmış olduğumuzu hemen fark etmeyebiliriz.

Hemen yeri gelmişken eskilerin çok güzel bir sözü vardır, bu sözü sizinle de paylaşmak isterim: Her sorunu dedikodu ile dinleyen insanların bir tepsiye doldurmasına benzetirler.

Dinledikleri güzel dilekleri insanların tepsiden dökerek anlatarak güzelliği yok etmeye çalışırlar. Sorunda bir olumsuzluk veya kötülük varsa dedikodu tepsisine doldurarak, üzerine katarak taşıdıklarını dile getirirlerdi.

Örneğin; evlilik ilişkisinde çiftler bir sorun yaşadığında sorun daha küçük boyut evresindeyken kendi aile taraflarına yansıtabiliyor.

Yansıtılan sorunlar da her ebeveyn kendi çocuğunu koruma içgüdüsüyle yanlış ve bencilce yönlendirme de yapabiliyor.

Çift, ikili sorunlarını tekil sorunmuş gibi algılayabiliyor.

Evlilik özel bir alan olmaktan çıkarak çiftler evliliği tekilleştirebiliyor ve kendi aile büyüklerine yönelerek evliliğe dahil edebiliyorlar.

Hem evlilik olsun hem sosyal yaşamda olsun başkalarının başına gelen bir felaket için bir kez daha anlıyoruz ki kıyıda durup fırtına ile boğuşan insanları seyretmek önce sarsıcı gibi algılasak da en yakınımız bile olsa dinleyene bir biçimde keyif verir.

O nedenle kendisinin yaşamadığı olumsuzlukları bir başkasına anlatmaya çalışmak gibi onları dinleyenler açısından hiçbir mantığı olmayan eylemlerdir. İçinden geçmediği bir zorluğu anlamaya öteki, kolayca çalışamaz.

Bu kişi kim olursa olsun isterse anneniz olsun ki anneler işin içine duyguyu da katınca işler daha karmaşık bir hal aldığını deneyimlemişsinizdir.

Sigmund Freud’a göre bir kişiyi veya bir olayı dinlerken olaya maruz kalanı suçlamak ve eleştirmek için düşünceler üretmeye çoktan başlamış oluruz.

Aslında olumlu ya da olumsuz bir durumda bir deneyimi olmayan insanların yaşamadıkları olaylara karşı sorunu çözümlemeye odaklı düşünce beklenilmesi güçtür.

Olayı dinleyen önce kendini korumaya almaya çalışacaktır.

Bu içgüdüsü gibidir; ötekini dinler ama tam olarak anlayamaz.

Ötekinin başına gelen kötü şeyleri anlatmaktan daha başka yolları da vardır- bize göre tabii ki! Bazen de insanların bu olumsuz hallerinden keyifli bir ruh haline de bürünebilir kişiler…

İçgüdüsel olarak dinledikleri kişiye karşı “hak etmişti, akılsızdı veya o zaten bir ahmaktı” gibi düşünceleri aklımızdan geçirerek kendimizi olabildiğince akıllı, kötülüğü hak etmeyen ya da uyanık olmakla rahatlatıcı ön ödemeli ahlaki kriterlerle övünebilirler.

Yukarıda örnek verdiğim evlilik sorunsalında yaşanan bir problemde ailemizden önce evlilik danışmanından yardım almak yerine ilk etapta hem maddi hem manevi olarak aile büyüklerine danışabiliyor.

Mesela depresyonda olduğu anlaşılmayan birinin sorunlarını şayet kişi konuşursa dinlerler ama yardım edemezler.

İnsanın olduğu yerde sorun mutlaka olacaktır.

Önemli olan sorunlarımıza karşı içinde bulunduğumuz çağda uzmanına başvurmak…

 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol