İnsanlık tarihinin en etkili silahının ne olduğunu sorsam onlarca cevap çıkacaktır fakat bunun eğer kesin olan bir cevabı varsa eğer o da “söz”dür…

Bir sözle gönül alınabilir ya da aynı gönül yerle yeksan edilebilir. Bir gönül deyip geçmeyin sakın! Orası yaradanın tahtıdır…Bunu bilerek veya bilmeyerek yapanlar da var ancak bunun bir silah olduğunu bilenler, onu en gerekli zamanda kullanmasını da bilirler. Bir söz yerinde ve zamanında söylendiğinde anlam kazanır, bir o kadar da etkili olur. Nice büyük savaşların, yıkımların yaşanmasına yol açan söz, nicelerinin de meydana gelmesinin önüne geçmiştir. Hiçbir sözün gücüne inanmazsanız da asırlardan beri hangi dilden döküldüğü belli olmayan atasözlerine, bir yüreğin derinliklerinden çıkıp, çoşup asırları aşan türkülere bakmanız yeterli olacaktır. Onlar zamanın acımasızlığına meydan okur adeta. Sözün dışında zaman direnen hiçbir silah yoktur.

Asırlar öncesinden ne demiş bizim Yunus;

“Söz ola kese savaşşı,
  Söz ola kestire başı!
  Söz ola ağulu aşı
  Bal ile yağ ede bir söz”

Ki Yunus Emre, sözün gücünü sonuna kadar kullanabilen bir şairdir. Sayfalarca ifade edilen düşünceleri bir cümleye sığdaran bir söz gücüne sahiptir. Sözleri asırları aşıp hâlâ bizlere yol gösterir niteliktedir.

Ama ben biraz farklı yönden bakmak istiyorum sözün gücüne!
Ne kadar dikkat ettiniz bilmiyorum ama bizler genelde kırıp dökmeye, yıkıp viran eylemeye, gönül kırmaya etrafımızdan başlarız. Yani sözcükleri düşünmeden, seçmeden, elemeden, gönlümüzün süzgecinden geçirmeden kullanırız. Tanımadığımız insanların hakkımızda söyledikleri kötü sözler bizleri kızdırır genelde ama pek incitmez çünkü bizler için değer taşımazlar ve bu yüzden sözlerinin de bizler için bir değeri yoktur. Bize yakın olanların sözleri daha çabuk yaralar bizi. Yüreğimizdeki bu yarayı yine aynı dilden dökülecek olan sözlerin merhem olacağını biliriz. Çoğumuzun bunu bilmesine rağmen gururumuzun daha ağır basışından olacak sözcüklerin iyileştiri özelliğini bir türlü kullanmıyoruz. Öyle olunca da yaralar kabuk bağlayıp duruyor ve zamanın birinde beklenmedik şekilde yine kanayabiliyor.

Yakın olunca sözün tesiri de bir o kadar artıyor. İnsanların gönülleri arasındaki mesafenin uzunluğu sözün anlamını ve ağırlığının da ölçütüdür. Sevdiklerimizi çok çabuk kırabiliyoruz çünkü onların bizlere kolay kolay gönül koymayacağını ve her durumda bizi affedeceğini düşünüyoruz fakat ölçüsünü kaçırınca onulmaz yaralar açabileceğimizi unutuyoruz.

Çağımızın en büyük sorunlarından olan “yalnızlık” insanları intihara sürükleyen en büyük nedenlerdendir. Bunun böyle yoğun şekilde yaşanmasının temelinde de iletişim eksiliği yatmakta. Bize bahşedilen konuşma yetisini neden kullanmayı öğrenemedik ki..? Konuşmak ve dinlemek birbirini tamamlayan eylemlerdir, biri diğerinden ağır basarsa bu iletişim tek taraflıya döner ve tek kişilik bir oyuna döner. Böyle olunca da kullanılan kelimeler havada buharlaşıp uçar gider. Geriye sadece yitip giden zamanın izi kalır. O yüzden mutlaka “söz”ün gücünün farkına varıp, iletişimin en temel öğesi olduğunun farkına varıp öylece kullanmalıyız.

Önce sevdiklerimizin çorak gönüllerinde yağmuru bekleyen dallarında çiçekler açtıralım sonra göz alabildiğince her yerde baharın geldiğini göreceğiz. Güzellikleri ortaya çıkarmak için bir çift güzel söz yeterli olacaktır…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol