Öğretmenlikle ilgili okuduğum ve oldukça da hoşuma giden kitabın bir bölümünde şöyle bir paragraf geçiyordu.
Almanya’da bir lise müdürü, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu gönderirmiş.
”Nazi toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim.Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü.İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları,iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar,işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler,lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum.
Öğretmenlerden istediğim şudur: Öğrencilerinizin 'insan' olması için çaba harcayın.Çabalarınız bilgi canavarları ve becerikli psikopatlar üretmesin.Okuma yazma,matematik,çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır”
Eğitim-öğretimin temel amacının bilgi yüklü bireylerden ziyade doğru ve ahlâklı bireyler yetiştirmek olduğunu unutmayalım. Kendi hedeflerine ulaşmak için her yolu mübâh olarak kabul eden nesiller yetiştirmeyelim. Elindekilerinin değerini bilen, değerlerine sahip çıkan, yanlışın ve doğrunun, helalin ve haramın neler olduğunu ayırt edebilen bireyler yetiştirelim. Bugün, dünya üzerinde yaşanılan, bundan önceki asırlarda da yaşanmış olan ve bundan sonra da muhtemelen yaşanılacak olan zulümleri yapanlar ve yapacak olanlar genelde belli bir eğitim alan insanlardı. Atom bombasını yapanlar, insanları ilaçlarla veya besinlerle zehirleyenler, gelişmiş silahları üretenler… Hepsi de iyi eğitim almış bireylerdi. Ahlâkı ayaklar altına alıp yalnızca kendi çıkarlarını ön plana almış bu insanlar, dünya üzerinde yaşamaya çalışan her türlü canlının hayatını bir şekilde etkilemiştir.
Çocuklarımıza öncelikle ahlâklı ve vicdanlı olmayı öğretelim. Okuma ve yazma her yaşta öğrenilebilir ama ahlâk ve vicdan… Ağaç, daha taptazeyken ona şekil veremezsek, sağına soluna doğru şekilde destek koyamazsak dallanıp budaklandıktan sonra vermeye çalışacağımız her türlü şekil dalını budağını kıracaktır ve sonunda ağaç kuruyup gidecektir. Unutmayalım ki bir toplum durduk yere ahlâkî çöküntüye uğramaz. Bir sürecin sonunda meydana gelir bu tür erozyonlar!… Ve o süreçte de kimse masum değildir!… Herkes en azından çuvaldızdan önce bir kere olsun iğneyi kullanmalı!…
Çocuklarımızın ve gençlerimizin iyi bir eğitim ve öğretim sürecinden geçip onu tamamlaması genelde öğretmenlere ait bir sorumluluk olarak kabul edilebilir her ne kadar başka etmenler olsa da! Ancak ahlâkî ve vicdanî değerlerin öğrenilmesi öncelikle aileden, yaşadığı çevreden başlar ve bunu hiçbir kitap yazmaz çünkü ahlâk ve vicdan kitaplardan öğrenilmez. Onlar yaşanılarak aktarılabilir. Çocuklarımızın ve yeni nesillerin doğru ahlâka ve vidana sahip olmalarını istiyorsak öncelikle ebeveynleri olarak bizlerin onlara örnek olması gerekir. Çocuk nasıl ki bir ailenin dışarıya yansımasıysa aile de toplumun birer yansımasıdır ve çocuklarımıza tuttuğumuz, onların oraya bakarak kendine çeki düzen verdiği aynanın temiz olmasına dikkat edelim çünkü oluşabilecek her türlü sonuç toplumu bir şekilde etkileyecektir.
“Kirli bir aynaya bakarak temiz bir gelecek hayal edemezsiniz!”